Bir
kente, ülkeye harika, müthiş, şöyle güzel, böyle güzel
diyenlere bir sorum var artık: Orada ne kadar bulundunuz?
Caracas'ı
geçtim, örneğin Roma. Turistik olarak harika değil mi? Ama
yaşamak? Hele orada bir yabancı olarak yaşamak nasıl acaba?
Burada
eşimin görevi sebebiyle bulunuyorum. Sizlere anlatacağım ülkeden
bu paragraftan sonra çok şikayet edersem, şunu hatırlayın
lütfen:
Burada
olmaya mecburuz. Çocuklu halimizle böyle bir ülkeye neden geldik bilmiyorum. Bunu sorgulayacak zamanı da
geçtim artık. Şimdi gelelim gerçeklere...
Buraya
gelişimiz kesinleşince deli gibi internet taraması yaptım. Gelen
turistler de vardı nadir de olsa. Ama çıkışları çok da uzun
sürmemiş bu kentten. Daha yeni bir haber yayınlandı, Caracas
dünyanın en tehlikeli kenti seçildi diye. Aynı haberin bir
benzeri bir sene önce de vardı. İlk sırayı kapamasa da, bu yolda
hızlı bir ilerleme göstereceği kesindi.
“Şiddet
olaylarının hızla arttığı kentte 100 bin nüfusa karşı 120
cinayet işleniyor.”
Bu
kayıtlı olan. Kayıt tutmayı pek yapamadıkları için gerçek
rakamı varın siz düşünün artık.
Habere bir göz atın derim:
Habere bir göz atın derim:
Yeni
bir bebek doğurmuştum ailemin yanında. Eşimi oraya ilk başta
yalnız gönderecektim. 6 ay ayrı kalacaktık ve sonra biz de yanına
gelecektik. Okuduğum ve duyduğum onca şeyden sonra, bir de
lohusalık zamanındaki hislerle omuzlarıma, göğsüme koca bir taş
oturmuştu. Bir de geniş aileye yakın olmak hem iyiydi hem kötü.
Bu şekilde yaşamanın zorluğunu, aidiyet hissimin olamayacağını,
orada yaşamanın hiç de kolay olmayacağını defalarca altını
çizerek söylemeye gerek duyan yakın akrabalar, sinirlerimi
tepetaklak ediyorlardı.
Şu anda düşününce tüm bu aşamaları nasıl geçtik diyorum.
Şu anda düşününce tüm bu aşamaları nasıl geçtik diyorum.
Zaman
hızla akıp gitti. Eşim buraya geldi ve ilk 10 gün otelden
çıkamadı. Çünkü ciddi bir güvenlik sıkıntısı vardı. Bize
yardım edecek kimse de yoktu. Bir an önce ev bulması lazımdı.
Bir çocuğumuz olduğu için de herhangi bir ev olmamalıydı. Parkı
olmasını tercih etmemizin sebebi tamamen bu güvenlik sıkıntısı.
Bir şekilde buldu ama emlakçılara gidip “ev lazım bize ev bul”
diyemiyorsunuz. Sizi alakasız bir yere götürüp gasp etmeleri
mümkün. Fiyat araştırması bile yapamadan, burası için yüksek
bir fiyata evi tuttu. Evin eşyalarını halletti. 6 ay sonra biz de
çekirdek aile olabildik.
Aradaki detayları anlatmıyorum. Bizim ondan, onun da bizden ayrı kalması hiç de kolay olmadı. Oğlum 8 aylıkken oldukça zor iki uçak yolculuğundan sonra, neredeyse yirmidört saatte geldik. Aksilikler, rötarlar, beklemeler...
Aradaki detayları anlatmıyorum. Bizim ondan, onun da bizden ayrı kalması hiç de kolay olmadı. Oğlum 8 aylıkken oldukça zor iki uçak yolculuğundan sonra, neredeyse yirmidört saatte geldik. Aksilikler, rötarlar, beklemeler...
Gelir
gelmez 8 gün üst üste su yoktu. O yaşadığım şoku hiç
unutamayacağım. Üstelik geldiğimizde yağışlı zamandaydık.
Düşünsenize, dünyanın öbür ucuna bebekli geliyorsunuz ve çok
da becerikli birisi değilsiniz benim gibi. Sular yok. Dumurların en
büyüğünü yaşadım diyebilirim. Ne yapacağımı gerçekten
şaşırmıştım. Sitenin altındaki musluktan damacanalara su
doldurarak idare etme deneyimi gerçekten müthişti. Sular gelince
yaşadığım ayrı bir şok vardı. Çünkü sular ilk yarım saat
kahverengi akıyordu. Kanalizasyon olması ihtimali beni deli
ediyordu. Paslı borular değiştirilmeli ama alt yapı bu ülkede
gerçekten berbat durumda. Su içmek mümkün değil. Paslı su akıp
gittikten sonraki suyu da kaynatmak gerekliydi kullanmak için. Ama
bunca işin arasında bu bile normalleşiyor. Duşunuzu
alıveriyorsunuz. İçme suyumuz hep ayrıydı. Yemek suyumuz da
ayrı. İçmeye pek de güvenmediğim filtrelenmiş sularla
doldurulan damacanaları yemek için kullandım. Mecburdum, çünkü
burada su da bulmak sıkıntılı.
Bizden
ayrıyken ülkedeki kıtlık sebebiyle eve her sey istiflenmişti.
İstifleme kültürü burada milli spor. Mecbursunuz. (Bu kelimeyi
çok sık tekrarlayacağım. Sizi bayabilir ama mecburum.)
Gezmeye, eğlenmeye, aileyle vakit geçirmeye değil, önce yaşayabilmek için ev ihtiyaçlarını halletmeye vakit ayırmalısınız. Süpermarket dolaşmaya odaklı bir hayatınız olmalı.
Gezmeye, eğlenmeye, aileyle vakit geçirmeye değil, önce yaşayabilmek için ev ihtiyaçlarını halletmeye vakit ayırmalısınız. Süpermarket dolaşmaya odaklı bir hayatınız olmalı.
O
afili avmlerdeki süpermarketlerde abartmıyorum 3kmlik uzun
kuyruklar vardı. Biz burada yokken eşim pasaport numarasınıın son
rakamına göre o kuyruklara girip beklemek zorunda kaldı. Bebek
bezi, şampuan, sabun, tuvalet kağıdı, bebek maması, peçete,
pirinç, un, şeker, süt için. (Ayçiçek yağı ilk başta vardı
şimdi o da yok. Sadece soya yağı var biz de onu kullanmıyoruz.)
Pasaport numaranıza göre haftanın 2 günü kuyruklara girip oraya ne geldiyse devletin sattığı fiyattan alabiliyorsunuz. Oldukça ucuz. Ama sosyalist devlet olması sizi aldatmasın. Uzun süredir yokluk çekiyorsunuz ve dükkanlara geldiğinde de sadece 2 paket alabiliyorsunuz. Parmak iziyle ve sisteme kayıt olarak alışveriş yapabilirsiniz. Aslında bu da devletin herkesi kontrol etme isteğinden kaynaklı bir uygulama. Bu sebeple yavaşlıklarının üstüne bir de kayıt zaman alıyor. bekliyorsunuz da bekliyorsunuz.
İhtiyacı olmasa da alan çok insan var çünkü bu da bir çeşit işe dönüşmüş durumda. Çok da çalışmayı sevmeyen sosyalist devlet yaşayanları, bir paket bebek bezini 50 bolivara alıp, karaborsada 600 ile 1600 bolivar arasında değişen bir fiyat aralığında satıyorlar. Eksik olan diğer malzemeler de keza öyle. Bu doğru mudur değil midir tartışılır. Çünkü adamcağızın bir aylık asgari ücreti 15000 bolivar civarında. Bu sıralara girmek zorunda. Bazıları da krizi fırsata dönüştürmek zorunda. Bu işi yapanlara halk arasında bachakeros deniyor. Kendilerine collectores denmesini tercih ediyorlar. Çünkü anlamı daha olumlu.
Pasaport numaranıza göre haftanın 2 günü kuyruklara girip oraya ne geldiyse devletin sattığı fiyattan alabiliyorsunuz. Oldukça ucuz. Ama sosyalist devlet olması sizi aldatmasın. Uzun süredir yokluk çekiyorsunuz ve dükkanlara geldiğinde de sadece 2 paket alabiliyorsunuz. Parmak iziyle ve sisteme kayıt olarak alışveriş yapabilirsiniz. Aslında bu da devletin herkesi kontrol etme isteğinden kaynaklı bir uygulama. Bu sebeple yavaşlıklarının üstüne bir de kayıt zaman alıyor. bekliyorsunuz da bekliyorsunuz.
İhtiyacı olmasa da alan çok insan var çünkü bu da bir çeşit işe dönüşmüş durumda. Çok da çalışmayı sevmeyen sosyalist devlet yaşayanları, bir paket bebek bezini 50 bolivara alıp, karaborsada 600 ile 1600 bolivar arasında değişen bir fiyat aralığında satıyorlar. Eksik olan diğer malzemeler de keza öyle. Bu doğru mudur değil midir tartışılır. Çünkü adamcağızın bir aylık asgari ücreti 15000 bolivar civarında. Bu sıralara girmek zorunda. Bazıları da krizi fırsata dönüştürmek zorunda. Bu işi yapanlara halk arasında bachakeros deniyor. Kendilerine collectores denmesini tercih ediyorlar. Çünkü anlamı daha olumlu.
Eşim
eve her hafta sonunda girdiği kuyruklar sayesinde bize uzun süre
yetecek olduğunu sandığımız malzemeleri istifledi. Ama bir
bebeğiniz varsa hiçbir şey kesin değildir. Bebek bezleri yetmedi
tabi ki. Çocukla kuyruğa girmemiz zor olacağı için karaborsada
satan kişilerden aldık 10 belki de 30 katı fiyata. Şeker, un,
pirinç, yumurta da aynı şekilde...
Şimdilerde
o da yok. Çünkü karaborsada bile eksik olan malzemeler bulunmuyor.
Süt ve yoğurt almak imkansız. Nadiren geliyor ve hemen bitiyor.
Zaten UHT. Yoğurt da alçı gibi. Bufalo yoğurdu. Oğlumun süt
alerjisi olması ve emiyor olması süt ve yoğurdun yokluğunu pek
hissettirmedi.
Eğer
şeker varsa ve canınız tatlı istiyorsa burada süt tozları var
ama bizdeki süt tozu değil. Suyu uçuruluyor ve paketleniyor.
İçlerindeki kimyasalları bilmek istemiyorum. Bu süt tozlarını
suyla karıştırarak tatlınızı yapabilirsiniz.
Hayatımızın büyük bir kısmı burada komşularla bunları konuşarak geçiyor. Oraya ne gelmiş, burada ne var. Tabi çok sık süpermarkete gitmek zorunda kalıyoruz. Oğlumuz Caracas günlerini hatırlayabilirse, muhtemelen ya sitenin parkını ya da süpermarketleri hatırlar.
Hayatımızın büyük bir kısmı burada komşularla bunları konuşarak geçiyor. Oraya ne gelmiş, burada ne var. Tabi çok sık süpermarkete gitmek zorunda kalıyoruz. Oğlumuz Caracas günlerini hatırlayabilirse, muhtemelen ya sitenin parkını ya da süpermarketleri hatırlar.
Süpermarketleri
de anlatmalıyım.
Türkiye'de
envai çeşit şey görmeye alışmışız, burada colgate diş
macunu, ağız gargarası, güzellik malzemeleri, tek tip şampuan,
konserve ürünler, kahvaltı için kellogys ürünleri, çerezler,
çikolatalar, ıslak mendil, plastik tabak, bardak, çatal bolca var.
Ama şöyle düşünün. 4 metrelik bir rafta sadece aynı tip diş
macunu var. Yanındaki 2 metrelik alan boş. Bazen boşlukları
doldurmak için daha geniş geniş koyuyorlar. Ama yine de o
boşlukları tam dolduramıyorlar. Dış görünüşe çok önem
verdikleri için, güzellik malzemelerinden dilediğinizi
seçebilirsiniz. Ama temel ihtiyaçlar yok. Bisküvü ve konserve
yiyebilirsiniz. Seçip almak size kalmış. Raflarda Türk ürünlerine
de rastlıyorsunuz. Paşabahçe ve Fresh'n Soft burada epey para
kazanıyor olmalı.
Sebze
fiyatları yüksek. Halk yine sıraya girerek her ay, işlenmiş etlerden ucuza alabiliyor. Ama artık o
da zamlanmış durumda.
Süpermarketlerdeki boş raflar |
9
aydır buradayım. Ülke tepetaklak gidiyor. Nereye gittiğini de
kimse bilmiyor.
Dolayısıyla
burada yaşayan bir yabancı aile olarak, korku ile yaşıyoruz.
Nasıl yaşadım, neler yaptım?
Sitemizin parkında oğlumla oynadım. Ciddi uyku sıkıntısı ve alerjileri olduğu için epey zorlandık. İnek sütü ve süt ürünlerine, tropikal kuşaktaki bir ülkenin harika meyvelerine alerjisi var. Ne yedireceğimi şaşırdım. Ama yemek, içmek buradaki diğer deneyimlerimizin yanında çok da basit bir detay aslında. Çok klişe bir laf var ya; doğan büyüyor. Tabi ki dikkat ederek, mümkün olduğu kadar GDO'dan uzak durarak büyütmeye çalıştık onu.
Nasıl yaşadım, neler yaptım?
Sitemizin parkında oğlumla oynadım. Ciddi uyku sıkıntısı ve alerjileri olduğu için epey zorlandık. İnek sütü ve süt ürünlerine, tropikal kuşaktaki bir ülkenin harika meyvelerine alerjisi var. Ne yedireceğimi şaşırdım. Ama yemek, içmek buradaki diğer deneyimlerimizin yanında çok da basit bir detay aslında. Çok klişe bir laf var ya; doğan büyüyor. Tabi ki dikkat ederek, mümkün olduğu kadar GDO'dan uzak durarak büyütmeye çalıştık onu.
Burası
GDO'nun ana merkezi gibi. Aslında Monsanto'nun ilk pazarı Arjantin.
Venezuela'nın da diğer ülkelerle bir ilişkisi olmadığı için,
her şeyi oradan alıyor. Sebze, meyve konusunda bir sıkıntı
olduğunu düşünmüyorum. venezuela'da yetiştirilenlerden almaya çalıştık. Bizim ülkemizdekilerden daha iyi
gözüküyorlar. Çünkü doğa iyi ürün yetiştirmeye müsait. Bir
de bu ülkenin bitki için ilaç alacak parası yok ki, nasıl
getirtsin onları dışarıdan. GDO daki kastım mısır ve soya.
Kuyruk sıra numarası kollara ya da ellere yazılıyor |
Bu
9 ayda ilk başta duyduğumda ürperdiğim bir çok cinayet, gasp
olaylarını şimdi ya duymuyorum ya da normalleştirdiğim için,
“ya öyle mi?” deyip geçiyorum.
Bir
Amerikalı, bizim gibi korunaklı bir sitede yaşıyordu ve evinde
öldürüldü. Burada yaşayan bir avukat olduğu için, işin içinde
başka sebepler olduğu söylense de duymak rahatsızlık verici.
Akbil benzeri aletlerle giriyorsunuz kapılardan. Başkası açamıyor.
Her yerde güvenlik, kameralar... Ama çeteler ya güvenlik
güçleriyle ya da temizlik elemanlarıyla anlaşıp bu işleri
yapıyorlar. Paraya ihtiyacı olan Caracas halkı bu olan bitene alet
oluyor. Bu yüzden eve bir yardımcı almak çok zor. Hırsızlık
yapmayacak ve güvenilir olacak. Epeyce bir soruşturup, iki üç
insan denedikten sonra güvenilir olduğuna inandığımız Luz ile 8 ayı devirdik. Burada iş gücü en ucuz olan şey. Ortalama 1000
bolivarla çalışıyorlar. Bir günlüğü 1800 bolivardan başladı,
şu anda 2500 bolivar. Yani aşağı yukarı 12 tl. Temizlik
açısından çok da birşey beklemedim. Oğluma zarar
gelmesin, biraz destek çıksın yeter. Sabun bulamayan halk, elini
yıkamaktan bile öyle aciz ki,hijyen konusunda Luz ile epey mücadele verdim.
O bize güvendi, biz de ona. Karşılıklı olarak birbirimize çok
şey öğrettik. (Bu tek benim düşüncem değil. Venezuelalılar da
hijyen probleminden bahsediyorlar.) Arkadaşlarımıza gelen bir
yardımcı da Luz'la aynı yerde yaşıyor. Petare'de. Zaten ya
Katia'da ya da Petare'de yaşıyorlar. İki yer de güvenli bölgeler
değil. Onlar bile tedirginler. Çeteler, mafyalar, uyuşturucu
kartelleri hakimiyet kurmuş durumda. Bir gün yolunu kesip şöyle
demişler; “Sen her ay bize 500 bolivar ver, biz seni diğer
çetelere karşı koruyalım.” Zaten ne kadar kazanıyor ki sana
versin. Eli mahkum veriyor tabi. Kısacası burada bir çeşit modern kölelik hakim. Özellikle Venezuelalı zengin kesim bu insanlardan en ucuz olacak şekilde yararlanıyor.
Öldürülen
Amerikalı'dan sonra vurulan bir Türk taksici. Otel odasında
öldürülen Alman iş adamı, hırsızlık için girilen falanca
ülke büyükelçilikleri, buraya iş görüşmesi yapmak için gelen
iş adamlarının daha otele girerken silah zoruyla gasp edilmeye
çalışılması, fidye için kaçırılan diplomatlar, kulaktan küpeyi zorla çekip insanları yaralayan motorcular...
Daha önceden bildiklerimi ise belki siz de duymuşsunuzdur. Güzellik kraliçesi eşi ve çocuğuyla birlikte vurulmuştu. Bu haberi gitmeden önce okumuştum. O anki korkum çok fazlaydı ama dedim ya alışıyorsunuz.
Daha önceden bildiklerimi ise belki siz de duymuşsunuzdur. Güzellik kraliçesi eşi ve çocuğuyla birlikte vurulmuştu. Bu haberi gitmeden önce okumuştum. O anki korkum çok fazlaydı ama dedim ya alışıyorsunuz.
Burada
yaşamanın çok önemli detayları var. Gösterişsiz bir araban
olacak. Gösterişsiz kıyafetler giyeceksin, takı takmayacaksın.
Cep telefonunu, fotoğraf makineni asla dışarıya götürmeyeceksin.
Dışarıda Türkçe konuşmayacaksın. Saat sekizden sonra dışarıda
olmayacaksın. Varoşlara gitmeyeceksin. Bilmediğin sokaklardan
geçmeyeceksin. Sokaklarda başı boş yürümeyeceksin.
En çok özlediğim şey; tedirgin olmadan sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya yürüyebilmek...
En çok özlediğim şey; tedirgin olmadan sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya yürüyebilmek...
Fotoğrafla
tutkuyla ilgilenen bir çift olarak böylesine muazzam bir ülkede
cep telefonuyla bile fotoğraf çekemediğimiz için üzgünüm. Bu
intihar gibi bir şey olurdu. Takip edilirdik, şanslıysak arabanın
camını kırıp alırlardı, ya da siteye girerken bile önümüz
kesilip gasp edilebilirdik. Bu olmamış bir şey değil. En
güvenilir diye bilinen yerlerde bile motorize ekipler önünüzü
kesip hırsızlık yapabilirler. Luz da evden çıkarken paralarını 3 ayrı yere yerleştirerek evden çıkıyor. Bunlara şahit olunca gerçekten tedirgin oluyorsunuz. Kendimiz için değil en çok oğlumuz için...
Dışarıda
kendi dilimi konuşamamak da oldukça zor. Benden önce burada 6 ay
daha uzun kalan eşimle bu konuda sık sık tartıştık. Deneyimi
daha fazla olduğu için endişesi de fazla. Ben nasıl konuşmam?
Ailemle skype aracılığı ile konuşuyorum , ama göz temasıyla
konuşmak başka. İspanyolca bilmiyorum ki? Kimse de ingilizce
bilmiyor. Bilenler artık bu ülkede değiller. Hepsi terk etmişler.
Bizim sitede yaşı 50 üzeri olan iyi eğitimli birkaç kişi vardı.
İngilizce bildiklerini öğrendiğim andan itibaren yapıştım
onlara. Bu insanları bulmam da 3 ayımı aldı. Birbirini tanımayan
insanlar bile günaydın, iyi günler der. Avmlerdeki asansöre
binerken bile bu yapılır. Şaşırmıştım bunu görünce. Dedim
ki tamam çok sıcak kanlı insanlar. İletişim de kolay olur. Ama
Hola! diyerek kaçan gözler, boğazımda kelimeleri düğümlüyordu.
Sosyal biriyimdir. Bu yönümü severim. Dünyanın her yerinde de
yaşayabileceğimi düşünürüm bu özelliğimle. Ama burası beni
bile zorladı. Sıcakkanlılar aslında ama çekingenler. Sonunda ben de onlara çamur atarak iletişim
kurmaya çalıştım. Dedim ki “Venezuellalılar göz teması
kurmuyor”. Onlar da savunmaya geçtiler ve öyle olmadıklarını
ispat etmek için konuşmaya çalıştılar oğlumu her parka
indirişimde. Bu pis bir taktikti ama işe yaradı. İngilizce
bilenler, az bilip konuşmaya çalışanlar etrafıma toplanır oldu.
Bizim sayemizde Türkiye'de ne olup ne bitiyor kulak kesilir oldular.
Sorular sordular. Anlatmaya çalıştım. Böylelikle benim de soru
sormaya hakkım doğdu. Onlar hakkında çok şey öğrendim. Hele
bir tanesi Kemalizm, Atatürk diye söze girince ağlamak istedim o
anda. O kadar iyi bir okuyucuydu ki, dışarıdan bizi o kadar iyi
biliyordu ki, onunla sohbet etmek harikaydı. Şimdi burada en fazla
görüştüğüm kişi o ve eşi. Eşinden ispanyolca ders alıyorum,
oğluma da öğretmeye çalışıyor. Buraya geldiğimden beri başıma
gelen en güzel iki şeyden birisi onlar, diğeri de temizlik açısından çok fazla eleştirsem de
yardımcımız Luz. Onlar olmadan tüm bunların altından
kalkamazdım herhalde.
İspanyolca
dersi alıyorum dediysem şakımıyorum. Benimkisi Fatih Terim
misali: “What can i do sometimes???”
İspanyolca çok zor bir dil, ingilizce onun yanında çocuk oyuncağı
kalıyor. Derdimi anlatabiliyorum evet. Dışarıda da grameri kafa
göz yararak konuşmaya çalışıyorum. Başka türlü öğrenemem.
Gece uyumayan bir oğlum var ve ev işleri beni bekliyor. Bulaşık
makinesi de yok. Gündüz hiç enerjim kalmadığı için gerçekten
konsantre olmakta zorlanıyorum. Yoksa dil öğrenmeye çok
meraklıyım. Yine de bu koşullarda çok çalışamasam da çat pat
konuşabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bir şeyler
öğrenmeden durmak en rahatsız olduğum şey. Her gittiğim yerden
öğrendiklerimi atıyorum sırt çantama. Yüküm arttıkça ruhum hafifliyor
sanki.
Burada
bulunduğum süre içinde Venezuela'da çok önemli olaylar oldu. Bir
dolar biz geldiğimizde 100 bolivardı şimdi ise 1000 bolivar
civarında. Yani venezuela bolivarı gittikçe değer kaybediyor.
(Paranız varsa resmi kurdan değil karaborsadan bozdurabilirsiniz
paranızı. Dolayısıyla zarar etmemiş olursunuz. Kimse burada resmi
kuru kullanmaz. Üçü resmi olmak üzere dört çeşit para bozdurma
kuru var:Doların en düşük olduğu kurda 1 dolar 6.3 bolivardı.
En yüksek olduğu karaborsa kurunda ise 1 dolar 1000 bolivar
civarında. Resmi kurları Venezuela Hükümeti temel sağlık ve
gıda malzemelerinin ithalatında ve vatandaşlarının yurt dışında
yapacakları harcamalar için onlara destek sağlamak amacıyla
kullanıyor.)
Ekonomi
tepetaklak gitti. Dolar gittikçe değer kazandı. Ambargolar arttı.
Suç oranları gittikçe arttı. Temel ihtiyaç malzemeleri zaten zor
bulunuyordu, gittikçe zorlaştı. Mafyalar, çeteler halk üzerinde baskı kurmaya başladı. Oğluma bir pazar günü bir şişe
su alabilmek için saatlerce dükkan dükkan, restoran restoran
dolaştık mesela. Yok. Restoranlarda bile su yok. Örneğin devlet
yumurta üreticilerine dedi ki, benim istediğim fiyattan satacaksın.
Neredeyse dörtte bir daha düşük fiyata. Tabi ki kabul etmediler.
Piyasadan yumurtaların hepsini çektiler.
Venezuela
tuhaf bir yer, aslında hiçbir şey yok ama her şeye uygun olmayan
yollarla ulaşabiliyorsun. Gizli saklı. Çok heyecanlı bir hayat
değil mi?
Parlamento
seçimleri yapıldı. Maduro, seçim öncesi kazanamazsa halkı
sokağa dökeceğim gibi imalarda bulundu. Parlamentoda muhalefet
çoğunluğu sağladı tam 17 sene sonra. Medyada takip ettim de
Venezuela'da dönem değişti gibi şeyler yazıldı çizildi. Burada
başkanlık sistemi var. Maduro hala başkan ve sistemin her
noktasında var Chavistalar. Yani sistem değiştirmek biraz zor.
Muhalefetin yaptığı ilk iş meclisten Simon Bolivar ve Chavez'in resimlerini indirmek oldu. Kendilerinden ekonomik özgürlük bekleyen insanlar da tuhaf karşıladılar bu durumu ama o resimlerin orada olmaması gerektiğine de inanıyorlardı.
Muhalefetin yaptığı ilk iş meclisten Simon Bolivar ve Chavez'in resimlerini indirmek oldu. Kendilerinden ekonomik özgürlük bekleyen insanlar da tuhaf karşıladılar bu durumu ama o resimlerin orada olmaması gerektiğine de inanıyorlardı.
Sosyalizm
bitmedi. 21.yy sosyalizmine evrilmesi umud ediliyor. Yani dışa ve
üretmeye daha açık bir yönetim şekli. Ve yozlaşmadan, adam
kayırmadan uzak bir sistem. Bunların kısa vadede yapılması pek
muhtemel gözükmüyor. Dedim ya Maduro hala başkan.
Akli
dengesi ülke yönetimine müsait değildir gibi bir belge
düzenlemeyi düşünüyorlarmış, bu şekilde yakın zamanda eski
hükümeti değiştireceklermiş. Anayasalarında böyle bir madde
varmış. Duyduğum bir haber sadece. Çok ilginç değil
mi?
Biz
buradayken bunun olması mümkün değil ama hayatımıza bu kadar
giren bir ülkenin haberlerini de takip edeceğiz tabiki.
Karakas'ın dikey varoşları |
Maduro
şubat sonunda esti gürledi ve her sey kötüye gidiyor, para lazım
dedi. Benzine %6000 zam yaptı. Benzin neredeyse bedavaydı. Bir depo
5 bolivara doluyordu. Artık 350'ye doluyor. Bu halk için çok
önemli bir rakam. Motorcu taksiler var hayatını kazanmaya çalışan.
Bu durum onların işini çok etkileyecek. Nitekim dün Venezuela'da
olaylar başladı. Halk sokağa döküldü. Dolmuş çalışanları ücretleri 20 bolivardan 50 bolivara çıkarmak istiyorlar. Halk da bunu karşılayamaz. Çünkü Petare ve Katia'dan çalışmak için Baruta belediyesine 3 vesaitle gelebiliyorlar. Hem de en az 2 saatte. Karşılamaları mümkün değil. E durum böyle olunca dolmuş seferleri azaldı. Luz bazen araba bulamadı onu biz merkeze bırakmak zorunda kaldık.
İnsanlar bu kadar zor bir hayat sürerken, haklarını arayamıyorlar. Sebepleri çok.
Öylesine bastırılmışlar ki son 3 senede sesleri solukları çıkmaz hale gelmiş. Sesini çıkaran ya öldürülmüş ya içeri atılmış. Bizdeki gezi olaylarıyla eş zamanlı sokak olaylarından sonra çok kişi öldürülmüş. İnsanlar gerçekten çok korkmuşlar ve sinmişler ve her şeyi normalleştirmişler.
Komşumun biri anlatıyor. Market kuyruğunda iki kişi konuşuyormuş: “Ne kadar güzel değil mi, istediğimiz her şeye çok ucuza ulaşabiliyoruz.”
İnsanlar bu kadar zor bir hayat sürerken, haklarını arayamıyorlar. Sebepleri çok.
Öylesine bastırılmışlar ki son 3 senede sesleri solukları çıkmaz hale gelmiş. Sesini çıkaran ya öldürülmüş ya içeri atılmış. Bizdeki gezi olaylarıyla eş zamanlı sokak olaylarından sonra çok kişi öldürülmüş. İnsanlar gerçekten çok korkmuşlar ve sinmişler ve her şeyi normalleştirmişler.
Komşumun biri anlatıyor. Market kuyruğunda iki kişi konuşuyormuş: “Ne kadar güzel değil mi, istediğimiz her şeye çok ucuza ulaşabiliyoruz.”
Halbuki
7 saat bekleyerek az miktarda alıyor ve en kalitesizine ulaşıyor ama bu onda öylesine
normalleşmiş ki memnun olma kafasına geliyor. Zaten kuyruklarda
üzerlerinde halkın koruyucusu(!) yazan askerler dolaşıyor ve
hükümet karşıtı konuşmak yasak. Fotoğraf çekmek de yasak. Bu sebeple sizlere fazla fotoğraf sunamıyorum. Bu gözler, halkın koruyucusu askerlerin kasaba girip kilo kilo eti rüşvet olarak aldığını da gördü. Bu sebeple halkın koruyucusu ünvanı bana komik geliyor. Trafikte de durdurup “Dolar var mı?” diye sorabiliyorlar mesela.
Ama kuyrukları görmenizi isterdim. Yasakların bu kadar fazla olmadığı zamanlarda çekilmiş bir kaç youtube videosu buldum, merak ederseniz bakınız lütfen.
https://www.youtube.com/watch?v=mkNH4NTjl1Q ( Bebek bezi almak için yarış)
https://www.youtube.com/watch?v=bd9fcPeE3RU (Yiyecek kavgaları)
https://www.youtube.com/watch?v=1CMEmKe5mS0 (Bunu özellikle izleyin. 8 temel besin maddesini nasıl alabilirsiniz?)
https://www.youtube.com/watch?v=rVNU_AFnzbA ( Yiyecek kuyrukları, sıkıntısı)
https://www.youtube.com/watch?v=4j8w51IKprU (Karakas varoşlarında çekilmiş bir film. Karakas'ı daha iyi anlamak için göz atabilirsiniz.)
Ama kuyrukları görmenizi isterdim. Yasakların bu kadar fazla olmadığı zamanlarda çekilmiş bir kaç youtube videosu buldum, merak ederseniz bakınız lütfen.
https://www.youtube.com/watch?v=mkNH4NTjl1Q ( Bebek bezi almak için yarış)
https://www.youtube.com/watch?v=bd9fcPeE3RU (Yiyecek kavgaları)
https://www.youtube.com/watch?v=1CMEmKe5mS0 (Bunu özellikle izleyin. 8 temel besin maddesini nasıl alabilirsiniz?)
https://www.youtube.com/watch?v=rVNU_AFnzbA ( Yiyecek kuyrukları, sıkıntısı)
https://www.youtube.com/watch?v=4j8w51IKprU (Karakas varoşlarında çekilmiş bir film. Karakas'ı daha iyi anlamak için göz atabilirsiniz.)
Değişimler,
devrimler her zaman sancılı olur. Venezuela yeni gelişmelere gebe.
Her sey adım adım ve çok yavaş olacak. Önce içeride olan
muhalefet lideri Leopoldo Lopez'in serbest bırakılması isteniyor.
Leopolda'ya özgürlük afişleri süslüyor sokakları.
Ben
çalışmıyorken bunlara şahit oluyorsam, eşimin nelere şahit
olduğunu sizler de hayal edebilirsiniz. Oturma iznimiz için
bakanlığa belgeleri gönderdikten 3 ay sonra biz sorunca dediler
ki, bir belge eksikti biz de işlemi yapmadık. Ama haber veren yok.
Buraya geldiğinden beri aldığı dosyaların hiçbirini
sonuçlandıramamış. Çünkü kimse kimseyi dinlemiyor, maillere
bakılmıyor, erteleniyor. Türkiye'de şikayet ettiğiniz yavaş
bürokrasiyi burada mumla ararsınız.
Çalışmıyorlar.
Çalışmayı hiç sevmiyorlar. Markette kuyruklarda bana afakanlar
basıyor. Kasiyer görevlisinin yavaşlığı ve işi çabuk
halledememesi benim için kuyrukları işkenceye dönüştürüyor. O
kuyruklar Türkiye'de olacak, her gün kavga çıkar. Burada tek
sinirlenen biziz. Bilmiyorum belki biz de fazla tezcanlı bir
milletiz. Belki onlar normal. Genelleme yapmayı sevmiyorum. Ama
yavaşlar, para sayarken bile yavaşlar. İşler biraz arttı mı
isyan bayrağını çekiyorlar. Zaten kuyrukta da beklesem alıyorum
yiyeceğimi, çalışmaya ne gerek var diye düşünüyorlar sanırım.
Çalışmayı sevmezler ama sosyal haklarını da çatır çatır
almayı bilirler. Chavez zamanında aldıkları bonuslar, sene sonu
ikramiyelerinin kuruşu kuruşuna hesabını sorarlar. Sorsunlar
tabi, emeğin karşılığı her zaman verilmeli ama yaptığı iş
de iyi olmalı. Hastalarsa haber vermeye gerek duymazlar.
“Niye
gelmedin?”
“ Hastaydım,
rapor aldım”
E
niye haber vermiyorsun?
Deli olmamak işten değil.
Deli olmamak işten değil.
Evde
küçük bir tamirat için bir ustaya ihtiyacınız varsa, unutun o
işi. Yani çağırın ama unutun. 3 ay sonra size yardım
edebilirler. Apartmanda asansör bozuldu. Yapılması uzun bir süre
aldı. Garaj kapısı bozuldu, aylar oldu hala yapılamadı. Yollarda
arabalara hasar verecek kadar büyük çukurlar var ama kimse
ilgilenmiyor. Sular patlayan borulardan günlerce akıyor ama yapan yok. İsrafı seviyorlar. Zaten burası muhalif belediye olduğu için hizmet
götürmemeleri de normal. Ama diyeceksiniz ki Chavistaların
yaşadığı barriolarda hizmet çok mu iyi? Ben uzaktan onlara
bakınca insanlığımdan utanıyorum. Türkiye'deki gecekondu
bölgelerinde yine bir düzen vardır, yol vardır, evler daha
nizamidir. Buradakiler sanki kümes gibi. Basık tavanlı, küçük
pencereli, taş çatlasa beş metrekarelik yerlerde yaşıyorlar. Üst
üste. Tıkış tıkış insan dolu sanki. Yol yok sadece motorlar
girebiliyor. Kanalizasyon sistemi var mıdır emin değilim. Koku
karşıdan duyuluyor. Her yer çöp. Çöpleri nereye atacaklarını
şaşırmış insanlar. Haftanın üç, dört günü ya su yok ya
elektrik. Ama her şeyin üstü kapatılıyor. Tricolor projesi var. Barrioları venezuela bayrağının renklerine boyuyorlar. Uzaktan bakınca rengarenk. Turistik amaçlı gezmeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Ya da varoşların etrafına uzun, yüksek duvarlar örüyorlar gözükmesin diye, bi güzel de onları boyuyorlar.
https://www.youtube.com/watch?v=9H8V0aNF7gs ( Petare'ye bir de buradan göz atın)
Yazarken yoruldum. Size de tuhaf geliyor mu bu okuduklarınız?
https://www.youtube.com/watch?v=9H8V0aNF7gs ( Petare'ye bir de buradan göz atın)
Yazarken yoruldum. Size de tuhaf geliyor mu bu okuduklarınız?
Çalışmasınlar
tamam, ama bana aşı bulsunlar değil mi?
Oğlum
için uzun süre aşı bulamadım. Aşı yaptırmamayı göze
alamadım. Çünkü kızamık hastalığı vaka sayısı artmış.
Ama yapılması gereken tarihten 4 ay sonra yaptırabildim, o da
tesadüfen. İlaç yok insanlar tedavi olamıyor. Hatta muhalefet
diğer ülke elçiliklerine mesaj göndermiş “acil yardım
çağrısıdır, bize ilaç konusunda destek çıkın” diye.
Hastaneler berbat durumda. En iyi özel hastane, bizdeki devlet
hastanesi gibi. Oraya gitmek durumunda kalmayı istemem.
Veteriner sayısı çok fazla. Hayvanınıza ilaç bulabilirsiniz ama kendinize bulamazsınız.
Her şeyi geçtik. Sivrisineklerden bulaşan Chikungunya ve dengue virüsleri var.Bağışıklık sistemini etkileyen rahatsızlıklara yol açıyorlar. Bir de üstüne zika virüsü eklendi. Venezuela'da açıklanan vaka sayısı 4000 civarında olsa da, gerçekte yüz binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Veteriner sayısı çok fazla. Hayvanınıza ilaç bulabilirsiniz ama kendinize bulamazsınız.
Her şeyi geçtik. Sivrisineklerden bulaşan Chikungunya ve dengue virüsleri var.Bağışıklık sistemini etkileyen rahatsızlıklara yol açıyorlar. Bir de üstüne zika virüsü eklendi. Venezuela'da açıklanan vaka sayısı 4000 civarında olsa da, gerçekte yüz binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Tüm
bunlar çığ gibi üzerimize doğru gelirken, yapılması gereken
gitmek...
Ben
de muhtemel gitme tarihimden 1 ay önce gitmeye karar verdim ailemin
yanına.
Şöyle
bir laf vardı nette dolaşan: Hayat siz sınırlarınızın dışına
çıktığınız zaman başlar diye.. Bu lafı severim.
Alışkanlıklarımın değişmesi benim de çözülmememe sebep
oluyor ve çözüldükçe rahatlıyorum. Kendimi çok daha iyi
tanıyorum bu sayede. Yüzleşiyorum, güçleniyorum. Ama bu kadarı
fazla. Benim için olmasa bile oğlum için fazla. Ülkem de çok zor
günler yaşasa da kendimi daha güvende hissedeceğim baba ocağına
gitme vakti geldi. Temiz suyla duş almak istiyorum. Ne yediğimi
biliyor olmanın güvenine ihtiyacım var. En önemlisi oğlumu
aileme bırakıp, uyumak istiyorum. 3 ay kalacağım. Haziran'da yine
buraya dönmek zorundayız. Bu kadar olumsuz şey anlattım ama neden
bu ülke bu durumda, onu da bir sonraki yazımda anlatacağım.
Kendimi
tutamayıp biraz giriş yapayım bu konuya:
Ülke
o kadar güzel bir yerde, sahip olduğu şeyler o kadar fazla, bu
kadar mı kadir kıymet bilinmez, değerlendirilmez. Caracas'lı
komşumun lafını aynen aktarıyorum:
“Tanrı
cennet gibi bir ülke yaratayım demiş. Venezuela'yı yaratmış. Sonra bakmış bakmış ve şöyle demiş; Ama bu fazla güzel oldu, ben biraz burada yaşayanların aklından
alayım da dengelensin.” Kızmayın hemen. Irkçı birisi değilim. Bunu ben demiyorum. Venezuelalı birisi söylüyor. Yani bu ülkenin durumu, sadece ekonomi ile açıklanamaz. Kötü olan sosyalizm değil. Insanlar...
Sorunlar aslında, Chavez zamanından başlıyor. İlk başta halkın gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılamış. Hem de bedavadan. Bedavadan ev ve eşya sahibi olmaları, durumu daha iyi olanların hoşuna gitmemiş. Senelerce zengin ve fakirler arasında düşmanlık yaratarak oy toplamış Chavez. Elektrik bedava, su bedava, mobilyalar, eşyalar bedava. Bu evleri hemen tanırsınız. Yüksek katlı binaların hemen üstünde Chavez'in gözleri vardır. Chavez hemen her yerde olduğunu hissettirir.
Bu bedavacılık insanları çalışmamaya, üretmemeye alıştırmış. Bu arada, durumu daha iyi olanlar fazla olmasa da elektrik ve su için fatura ödüyorlar.
Başkanlığının ilk yıllarında bir ayaklanma yaşanmış. Ev ve eşya verdiği bu insanları silahlandırmış. Hem de ne silahlar. İşte bu yüzden şu anda kontrol edilemez bir suç kenti haline dönüşmüş. Eğer bu insanların Chavista olmadığı kanıtlanırsa evlerinden çıkarılıyorlarmış. Tüm mitinglerde Chavez için ya da şimdi Maduro için yürümek zorundalarmış.
Market sıraları uzun olunca malum bir çok insanla tanışıyorsunuz. Buradaki en iyi üniversitelerden birinde ekonomi profesörü olan bir hoca ile konuşurken, Chavez'in planlanmış bir başkan olduğundan bahsetti. Ekonominin bu hale gelmesine bakılırsa, bu teoriye inanmamak işten değil.
Sorunlar aslında, Chavez zamanından başlıyor. İlk başta halkın gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılamış. Hem de bedavadan. Bedavadan ev ve eşya sahibi olmaları, durumu daha iyi olanların hoşuna gitmemiş. Senelerce zengin ve fakirler arasında düşmanlık yaratarak oy toplamış Chavez. Elektrik bedava, su bedava, mobilyalar, eşyalar bedava. Bu evleri hemen tanırsınız. Yüksek katlı binaların hemen üstünde Chavez'in gözleri vardır. Chavez hemen her yerde olduğunu hissettirir.
Bu bedavacılık insanları çalışmamaya, üretmemeye alıştırmış. Bu arada, durumu daha iyi olanlar fazla olmasa da elektrik ve su için fatura ödüyorlar.
Başkanlığının ilk yıllarında bir ayaklanma yaşanmış. Ev ve eşya verdiği bu insanları silahlandırmış. Hem de ne silahlar. İşte bu yüzden şu anda kontrol edilemez bir suç kenti haline dönüşmüş. Eğer bu insanların Chavista olmadığı kanıtlanırsa evlerinden çıkarılıyorlarmış. Tüm mitinglerde Chavez için ya da şimdi Maduro için yürümek zorundalarmış.
Market sıraları uzun olunca malum bir çok insanla tanışıyorsunuz. Buradaki en iyi üniversitelerden birinde ekonomi profesörü olan bir hoca ile konuşurken, Chavez'in planlanmış bir başkan olduğundan bahsetti. Ekonominin bu hale gelmesine bakılırsa, bu teoriye inanmamak işten değil.
Üretmeyen,
çalışmayan, okumayan, dinlemeyen, dünyanın sadece Venezuela'dan
ibaret olduğunu sanan cahil insanlar çok. Bu cahillikten kendilerini
kurtarmaya çalışmadıkça görmeyecekler, bilmeyecekler, hep
sefillik içinde yaşayacaklar. Politikacılar zaten devrim yaptık
diye diye insanları hipnotize etmişler, bu sırada da ceplerini
doldurup ülkeyi soyup soğana çevirmişler. Hala olan bitenin
farkında değiller. Bir sabun üretemez mi koca ülke? Bu kadar mı
dışa bağımlı olur? Tarım nasıl biter, hayvancılık nasıl
biter?
Ülke
ciddi beyin göçü yaşamış. Burada kalanlar mecbur olanlar.
Onların da yorumu şu: Bazı ülkeler de din kullanılır halk
manipüle edilir, bazı ülkelerde de devrim. İkisinin de yarattığı
sonuç aynıdır. Olan hep halka olur. Filler tepişir, çimenler
ezilir.
Caracas
muhabirinizden şimdilik bu kadar. Kalın sağlıcakla....
Not: Fotoğraflar aşağıdaki sitelerden alınmıştır.
http://charlesmostoller.samexhibit.com/chavez-venezuela/
http://fusion.net/story/38622/no-we-aint-got-that-shortages-in-venezuela-make-standing-in-line-a-full-time-job
http://blogs.afp.com/correspondent/?post/In-Venezuela%2C-the-eyes-have-it
http://charlesmostoller.samexhibit.com/chavez-venezuela/
http://fusion.net/story/38622/no-we-aint-got-that-shortages-in-venezuela-make-standing-in-line-a-full-time-job
http://blogs.afp.com/correspondent/?post/In-Venezuela%2C-the-eyes-have-it