Tarihsel yazılar can sıkıcı olur biliyorum, çok uzatmamaya
çalışacağım. Ama o ülkede kısa bir süreliğine bile olsanız, tarihsel bazı detayları bilmeniz, kültürü tanımanıza yardımcı oluyor. Bir varmış bir yokmuş diyerek
mi başlasam...
İlk çağlardan itibaren sırasıyla Elamlar, Aryanlar, Parslar, Makedonyalılar(İskender Dönemi) , Aşkaniler,
Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Timurlular, Safeviler,
Zendliler, Kaçarlar’a ev olmuş.
Tamam tamam, o kadar da eskilerden bahsetmeyeceğim. Yakın tarihe bir göz atalım:
Birinci Dünya Savaşı sırasında genelde tarafsız kalmış ama Rusya’nın
ve İngiltere’nin etkisi altında kalmış. 1917 Ekim Devriminden sonra Ruslar İran
üzerindeki iddialarından vazgeçmiş. Ülke tamamen İngiliz etkisine girmiş.
1926’da Rıza Han, Pehlevi Hanedanlığı’nı kurmuş. İran’ı
modernleştirmek için Atatürk’ü örnek almış. Kara çarşafı ve Aşura yasını
yasaklamış. Birçok sosyal devrim yapmış. Dilde sadeleşmeye önem vermiş,
Farsça’nın içindeki Arapça ve Türkçe kelimeleri temizlemeye çalışmış. Daha çok
Fars milliyetçiliğinin öne çıkması için kültürel politikalar uygulamış. Aslında
kendisi Azeri kökenli. Türkiye ziyaretinde Atatürk’le Türkçe konuşmuş. Burada,
Şah’ın kendi halkını aşağıda gördüğü, bu sebeple şatafatlı hayat tarzını
benimsediği, evinde İngilizleri çalıştırdığı söylentisi de var. Atatürk’ün her
yönünü örnek almamış demek ki…
İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmaya çalışmış. Rusya bazı İran
topraklarını ele geçirince Amerika ve İngiltere’ye yaklaşmış.
O zamanlar İngiliz-İran ortak petrol şirketleri milyonlarca dolar
kazanıyorlarmış. Milliyetçi başbakan Musaddık, her türlü dış baskıya rağmen
İran petrollerini millileştirmiş. Halen o gün, resmi tatil olarak kutlanıyor.
(Kutlamak lazım. Biz de her şeyimizi elden çıkartıyoruz. Yine tutamadım kendimi,
sözde siyaset yapmayacaktım ama dayanamıyorum. )
İngilizler de boş durmamış tabi, pastadan pay alamayacaklar ne de
olsa, İran petrollerine uluslararası boykot uygulamış. İran’ın petrol gelirleri
neredeyse sıfıra inmiş. Düşünsenize bol miktarda petrolün var, rafineride
işleyemiyorsun, tankerin yok, bu yüzden de taşıyamıyorsun.
Tabi ki uzun süre dayanamamışlar. 1953’te Musaddık sınır dışı edilmiş.
Petroller de hoooop uluslararası bir şirketin eline… Tahmin edin hangi ülke?
ABD tabi ki. %40 ortak olarak hem de. O zamanlar da her şeye karışmayı
sevdiklerinden, Şah’a baskı yapmışlar. Ekonomide değişiklik yap demişler.
“Beyaz Devrim” adıyla büyük bir reform hareketine girişilmiş. Hiç şaşırtmadı
beni ki, kamu kuruluşları özelleştirilmiş. Batı tarzı hayat dayatılmış. Güzel
sosyal reformlar da yapılmış aslında. Ama halkın ne dediğine kulak verilmemiş.
Halk Şah’la aynı vizyonu paylaşmıyormuş. Yapılan yeni düzenlemelerle
yoksullaşma artmış, büyük şehirlere göç başlamış. Büyük şehirlerde diskolar,
eğlence yerleri ile batıdakiler gibi yaşamışlar.
Zaman içerisinde Şah’ın otoritesine karşı çıkanlar artmış. Çünkü,
yapılan toprak reformları, büyük toprak sahipleri olan ulemaların canını
sıkmış. Enflasyon sürekli yükselmeye başlamış. Seçme ve seçilme hakkı Müslüman
olmayanlara da tanınmış. Şeriat isteyenler ve istemeyenler olarak toplum iki
kutba ayrılmış. Ekonomi gittikçe kötüleşirken kitleler sokak gösterilerine
başlamış. Şah da bu gösterileri en sert bicimde bastırmış.
|
1. Dini Lider Humeyni |
Bu sırada yurtdışında olan dini lider Ayetullah Humeyni’nin
popülaritesi artmış, direnişin simgesi haline gelmiş. 1978 yılında Şah kendini
kurtarmak için iyice zıvanadan çıkıp şiddeti iyice arttırınca sıkıyönetim ilan
etmiş. Tahran, Tebriz ve Kum’daki sokak
gösterilerinde yüzlerce kişi öldürülmüş. 16 Ocak 1979’da ülkeyi terk etmek zorunda
kalmış. (Buranın tatilleri meşhurdur. Bu tarih de resmi tatilJ)
Humeyni’nin görüşü, milliyetçilik ve muhafazakarlık bileşimiymiş.
Devrim karşıtı taraftarları idam edilerek çok kan dökülmüş.
1980’de
referandumla halkın %97’si devrime evet demiş.
(Devrim zamanı İran’ı daha iyi anlayabilmek için 2007 yapımı
Persepolis isimli animasyon filmini ve 2012 yapımı Yılmaz Erdoğan'ın da oynadığı Gergedan Mevsimi’ni izlemenizi tavsiye ederim.
http://www.imdb.com/title/tt0808417/)
Humeyni Dönemi’nden itibaren ABD ile düşmanlık başlamış. Amerika’nın
tanrıtanımaz bir kültürün temsilcisi olduğunu düşünmüşler. Zamanında Şah’ı
destekliyor oluşu da buna bir sebepmiş.
1979 yılında Tahran’daki Amerika Büyükelçiliği’nde 52 kişinin rehin
alınmasından 444 gün sonra, 1980 Nisan’ında ABD başarısız bir kurtarma
operasyonu gerçekleştiriyor. Bu olayla birlikte ABD-İran ilişkileri tamamen
kesiliyor. (“Operasyon Argo” filmini izlediyseniz olayı daha iyi gözünüzde
canlandırırsınız. Film klasik bir "Kahraman Amerika" algısıyla yapılmış. Sadece o
zamanı biraz yakalamak isteyenler için filmin linki burada, buyrunuz; http://www.imdb.com/title/tt1024648/ )
|
Rafsancani |
Humeyni 1989'da ölmüş. Yönetim, Devrim Muhafızları'nın etkin olduğu bir dini rejim haline gelmiş. Dini lider olarak daha önce Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Hamaney iş başına gelmiş.(Hala dini lider kendisi.) Cumhurbaşkanı ise Rafsancani olmuş. Bir modernleşme hareketi başlattıysa da etkili olamamış.
|
2.Dini Lider Hamaney |
Hatırlayanlarınız vardır elbet, 1980’de Şatt-ül Arap su yolunun
kontrol edilme isteği sonucu başlayan
Irak-İran savaşı tam 8 sene sürmüş. Her iki ülke de savaşın ağır harcamalarından
payını almış. Savaş bittiğinde de her iki taraf hiçbir şey elde edemeyerek eski
sınırlarına çekilmiş.
|
Hatemi |
1997’de Hatemi Cumhurbaşkanı olmuş. Devrim Muhafızlarının etkisini
azaltmaya çalışmış. Uyguladığı iç ve dış politika gençler tarafından sevilmiş.
Örneğin internet kullanımı artmış. İran kendi GSM ağını kurarak dış dünya ile
ilişkilerini pekiştirmiş.
İran'da problem şu: Cumhurbaşkanı ne yaparsa yapsın, mollalardan oluşan meclis
tarafından onanmıyor ve modernleşme için tüm girişimler sonuçsuz kalıyor.Mollalar olduğu sürece, Cumhurbaşkanı istediği kadar ileri görüşlü olsun, durum değişmiyor.
|
Ahmedinejad |
Tahran’ın yoksul bir semtinden çıkan “Halkın adamı” lakaplı gelenekçi
aday Ahmedinejad, 2005’te seçimi kazanmış. İzlediği politika biraz daha sert
bulunmuş olsa da, İran’ın adını da duyurmaya başlamış.
Kendi petrolünü kendisi ürettiği halde, bunları işlemek için yeterli
rafinerisi olmadığından 2007 yılında büyük bir petrol krizi olmuş. Benzine %100
zam yapılmış. Günlük 10lt zamsız benzin, ama aşılırsa zamlı fiyattan alınması
zorunlu kılınmış. Peykan marka otomobilleri, fazla benzin tükettiği için
piyasadan çekilmiş. Amaçları petrol tüketimini azaltmakmış. Var olan ekonomik
ambargonun üzerine tüm bu olanlar enflasyonu yükseltmiş.
Çareyi nükleer santrallerde aramış, uranyum zenginleştirme çalışmalarına
hız vermiş. (2010)
Tabi ki başta ABD olmak üzere tüm batılı devletler, İran’ın nükleer
silah üretebileceği kuşkusuyla yoğun baskıya başlamış. Baskılara boyun eğmek
istememişler ve çalışmalara tam gaz devam etmişler.
|
Hasan Ruhani |
Ağustos 2013’teki seçimlerinde Hasan Ruhani, hem ülkenin reform yanlısı kesimlerin
sempatisini kazanmış, hem de ılımlı görüşleriyle dini liderlikle olan yakın
bağları nedeniyle %52 oy oranıyla kazanarak İran İslam Cumhuriyeti’nin 7.
Cumhurbaşkanı seçilmiş.
Buraya kadar ben de hiçbir şey bilmiyordum.
Bu yüzden –miş, -mış’la anlattım.
Artık –di’li geçmiş zamana geçebilirim çünkü
ben de olaylara tanık oluyorum.
Sizler Türkiye’de varsa yoksa dershaneler
açılsın mı kapatılsın mı tartışmalarına tanık olurken, benim algım sadece İran’la
ilişkili konulara yöneliyor.
Ruhani’nin söz verdiği reformları başladı gibi. Başladı diyorum çünkü; söz başka, uygulama başka. Kasım’ın başında ahlak polisinin kadınları
'uygunsuz giyindiği için' gözaltına alma ya da tutuklama yetkisini elinden
aldı. Bu çok büyük bir
coşkuyla karşılanmadı burada. İnsanlar bu konuda temkinli. Henüz yeni başa
geçmiş birisine tam olarak güvenmeleri için zamana ihtiyaçları var. Burada inzibat denen polislerle birlikte kara çarşaflı ahlak polislerinden birkaçını gördüm. Demek ki gerçekten bazı şeylerin tam olarak değişmesi için zaman gerekli.
İki gün öncesinde de Cenevre’de İran
ile BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa)
ve Almanya’dan oluşan altı ülke arasında uluslararası tarihi bir anlaşma imzalandı. Tahran yönetiminin nükleer programının kontrol altına alınmasını
sağlayacak bu anlaşma ile, İran yaptırımların yumuşatılması şartıyla nükleer
faaliyetlerini sınırlayacak.
İşte bu haber yüzleri gülümsetti. Çünkü ambargonun
ortadan kalkması demek, İran parasının değerinin artması demek. İran ile batı arasındaki ilişkilerin de süratle normalleşmesi
anlamı taşıyor. Buradaki insanlar İran’ın kendini dış dünyaya bu kadar çok
kapatmasından rahatsız. Bu anlaşma ile ticari etkileşim artacak. Demokrasi ve
hukuk devleti(!) olma yolunda önemli adımlar
atılacak olması insanları heyecanlandırıyor.
Onların
heyecanını ben de paylaşıyorum. Umarım modernleşen dünyada, milli
değerlerini ve varlıklarını koruyarak, diğer
modernleştiğini zanneden ülkelerdeki gibi yozlaşmadan bu
yolda ilerlerler.