Kafamı
kaldırıp gökyüzüne, derin bir nefes alma zamanı.
Kolay
değil öyle hemen, dünyanın bir ucundan diğer ucuna gelip de
alışıvermek. Kendi kültürüm bambaşka, Venezuela'nınki
bambaşkaydı, Rusya da tam bir muamma.
Bu
iş sayesinde hayatta kalma konusunda epey deneyim ediniyorum galiba.
Avantajları
da var dezavantajları da. Biraz yıpratıcı. O yıpratıcı süreci
atlatırsan da idare etmelik yaşıyorsun, çünkü aklının bir
köşesinde hep “nasıl olsa bir gün gideceğim” var. Enerjim
eskisi gibi yüksek değil. Bu sebeple kendimi oyalamak için yeni
bir şeyler arıyorum hep. Mutsuz değilim. Tuhaf bir ara katmandayım
sanki. Gözlemliyorum her şeyi. Kabul edişe geçiş gibi belki
de... Yaşayıp göreceğiz.
Moskova hakkında epey bir bilgiye sahip oldum. Bu deneyimleri bir sonraki yazıda anlatacağım. Ben şimdilik Venezuela’dan Rusya’ya geçişi paylaşayım.
Sosyal
medyadan da uzak kalmıştım. Diyet gibi bir şeydi bu benim için.
Madem mutluyum niye paylaşmayayım dedim ve harika fotoğraflar
(bana göre) paylaştım. Köyden indim şehre gibi, önüme çıkan
her şey ilginç geliyordu. Artık Karakas'taki mahrumiyetimizi siz
hayal edin.Herkes de benim için çok sevindi. Ben de çok
sevinçliydim çünkü orada yapamadığım birçok şeyi burada
havanın zor koşullarına rağmen yapabiliyordum. Sokakta yürümek
gibi. Alışverişi eşimden bağımsız yapabilmek gibi...Basit ama
beni çok mutlu eden detaylardı.
Ama
bu görünenin ötesinde başka bir sorunla karşılaştık.
Hayatlarımız sosyal medyadakinden farklı.
Moskova |
Minik oğlum ciddi şekilde saat farkından etkilenmişti. Sürekli Caracas’taki komşularımızın adlarını sayıklıyordu. Hırçınlaşmıştı. Gece uyumuyor, istediğini yaptırmak için kendini yerden yere atıyordu. Uykuları iyice berbat olmuştu. Yemek yemiyordu. Mutsuzdu kısacası. Çocuğum bu haldeyken cennet gibi bir yerde olmuşum ne işe yarar ki!
Danıştım
etrafıma. Her kafadan ayrı bir ses...
Kimisi
diyordu ki “Sen ayrılamadın oradan, bu yüzden o da bağını
koparamadı.”
“Sen
alışamadın, gerginsin, bu yüzden o da gergin.”
“Travma
yaşıyor, depresyonda. “
“İki
yaş sendromu bu ama biraz da inat. Karakteri agresif galiba.”
“Hiç
bu işe kalkışmayacaktınız, bak çocuk mahvoldu”...........
Yani
beni sarsacak bir sürü cümle. Etiketler yapıştırmayı ne çok
seviyoruz. Bir de, ebeveynler mi hep suçlu olur ?
Moskova |
İki
yaş sendromu ile yer değişimi bir araya gelince o da biz de zor
zamanlar yaşadık. Uzun bir süre uykusuzluk çektik. Bir taraftan
etrafı keşfetmeye çalışıyorduk, daha doğrusu öğrenmeye.
Temel ihtiyaçlarımızı giderecek kadar tanımalıydık yeni yaşam
alanımızı. Dil problemi bizi oldukça zorladı. Sora sora
öğrendik, yerleştik...
O kadar bunalmıştım ki, oğlum bir an önce kreşe başlasın istiyordum. Araştırdık, hem eve yakın olan, hem de iyi bir yer olduğu bilgisini aldığımız İngiliz oyun grubuna göndermeye karar verdik. En büyük hatayı da orada yaptık galiba. Galiba diyorum çünkü bana bağımlılığı zaten kreşten önce başlamıştı. Kreş süreci bu sorunu perçinledi. Ortamı yeni değişmişti, yine farklı bir çevreye koyuyorduk onu. İspanyolca ya da Türkçe konuşan da yoktu.
O kadar bunalmıştım ki, oğlum bir an önce kreşe başlasın istiyordum. Araştırdık, hem eve yakın olan, hem de iyi bir yer olduğu bilgisini aldığımız İngiliz oyun grubuna göndermeye karar verdik. En büyük hatayı da orada yaptık galiba. Galiba diyorum çünkü bana bağımlılığı zaten kreşten önce başlamıştı. Kreş süreci bu sorunu perçinledi. Ortamı yeni değişmişti, yine farklı bir çevreye koyuyorduk onu. İspanyolca ya da Türkçe konuşan da yoktu.
Ne
yapsa sonuna kadar haklıydı. Bir an önce düzenimiz otursun
istiyordum. Geldikten 15 gün sonra kreş kararı almamızın birinci
sebebi bu. İkinci sebebi de çok sosyal bir çocuktu, yabani
değildi. Kolay alışır zannettim. Ona fazlaca güveniyordum. Okulu
anlatmaya uzun zaman öncesinde başlamıştık.
İlk gün babasıyla beraber iki saat onunla birlikte kaldık.
İkinci
gün ben vardım sadece ve içeri girer girmez kaynaştı herkesle,
oyun oynamaya başladı. Biraz ben de oynadım sonra kapının dışına
çıktım. Hatam gidiyorum dememekti. Ortadan birden kayboldum.
Kapının önünde bir saat bekledim. Baktım ses çıkmıyor, her
şey yolunda, etrafı keşfe çıktım. Öğretmenleri de problem yok
gidebilirsiniz deyince ben de soluğu dışarıda aldım. Hiç
yapmadığım şeyleri yapmaya başladım hemen, özgür
hissediyordum ya sokaklarda, aldım telefonu elime, yaptım durum
güncellememi. “Moskova kazan, ben kepçe” diye. Güleyim mi
ağlayayım mı bilmiyorum. Yarım saat sonra aradılar
“susturamıyoruz, gelin”.
Altını
açmaya çalışırlarken beni istedi normal olarak ve sıkıntı da
orada başladı. Ben oraya varasıya bir yarım saat daha geçti.
Koşa koşa gittim. Homurdana homurdana... Kendime de kızıyordum,
şartlara da. Suçlayacak birilerini, bir şeyleri aramayı da ihmal
etmiyordum. Aldım, sardım, sarmaladım. Eve getirdim. İşte o
günden beri yakamdan düşmüyor.
Hemen
bırakmadık kreşi. Bir hafta her gün dört saat onunla birlikte
gittim, geldim. İkinci hafta ilk bir saat onunla durdum, sonra
durumu anlatarak çıktım onların yanından. İlk gün yarım saat
denedik, sonra arttırdık 1 saate kadar. Olmadı. Hiç susmadı.
Gıcık veliler gibi konuşayım, evet öğretmen de onu yeteri kadar
oyalayamadı.
Neler
neler okumadım ki o kreşte ağlarken. Kapı önüne çömelmiş,
yine bin bir farklı fikirden hangisi daha doğru onu hissetmeye
çalışıyordum. Bırakın gidin, alışacak diyenler çoğunluktaydı.
Pes etmeyin deniyordu. Ama bir saat boyunca kesintisiz ağlamalar
beni de öğretmenini de pes ettirdi ve onu okuldan almamızı
istediler.
Kendimi
düşünecek olursam, mahvolmuştum çünkü yakamdan düşmediği
için tuvalete bile yalnız gidemiyordum. Dışarı çıkamıyordum,
çünkü her yerde kendini yerden yere atıyordu. Kucağımdan
inmiyordu, dışarda hiç yemek yemiyordu. Ne yapacağımı
şaşırmıştım.
Onu
düşünecek olursam da, kendimi çok suçlu hissediyordum. Çünkü
onu hiç bilmediği bir çevrede her ne kadar alıştırarak yapmış
olsak da yalnız bırakmıştık. Bir kreş macerası daha bitmişti.
Bu ikinci deneyimdi. Venezuela’da da 15 aylıkken denemiştik. Kısa
sürmüştü çünkü daha çok küçüktü. Hiç yalnız
bırakmamıştım zaten. Tek isteğim, başka çocuklarla oyun
oynamasıydı. Bir sat bile ben de yalnız kalabilsem daha mutlu
olacaktım.
Evet,
ben “anne mutlu değilse, çocuk da mutlu olamaz” diyenlerdenim
ve sadece kendime bir alan açmaya çalışıyorum. Uzaklarda tek
başınalık zor, akraba, eş, dost da olmayınca çocuk da yalnız.
Kreşleri hem onun için hem beni için bir kurtuluş gibi görmüştüm.
En azından bir saatliğine bırakabilsem, ne güzel olurdu diye
düşünüyordum. Sonra komşumuz bize yardımcı olmaya başlamıştı
da aynı apartmanda benden bağımsız üç saat kalabiliyordu. İşte
ben buna güvendim. O zamanlar beni hiç aramayan çocuk, gölgem
gibi peşimde dolanmaya başlamıştı.
Kreşe
bir daha gitmedik. Yanından hiç ayrılmadım, sokakları birlikte
geze geze keşfe çıktık yaşadığımız yeri. O da alıştı, ben
de. Güvenini tekrar kazandığımı hissettiğim anda da oyun ablası
gibi birisini ayarladım. Hem de parklarda dolaşırken. Şu anda
Mila'yla kendi başına kalabiliyor, ben de kendime vakit
ayırabiliyorum. Oğlum kendini daha iyi hissettiği için, biz de
kendimizi daha iyi hissediyoruz.
Uzun
lafın kısası; ben hatalarımı yazdım, siz aynı hatalara
düşmeyesiniz diye.
Eğer
siz de çocuğunuzu 2-3 yaş arasında kreşe vermeyi düşünüyorsanız,
onu çok iyi gözlemleyin. Yazılanlar, çizilenler, anlatılanlar
size uymayabilir. İnternetten diğer anne görüşlerini çok
okumama rağmen gördüm ki, ne uyku eğitiminde, ne beslenmede, ne
tuvalet eğitiminde anlatılan hiçbir şey bize uymadı. Her çocuk
özel, kendine özgü bir birey.
Bir de okuduğunuz ve yapamadığınız her şey size kendinizi daha kötü hissettirecek. Herkes mükemmel evlatlar yetiştirme peşinde, kusursuz anne olmak için kendini paralıyor. Okumalı, araştırmalı. Ama ne hissettiğiniz önemli. Öğretmenleri alın demeseydi de ben kreşten vaz gececektim zaten. Çünkü u kadar uzun ağlaması normal değildi.
En kötüsü suçluluk hissi. Herkes başarıyor, ben yapamıyorum hissi. Elbet başarıcaz ama herkesle aynı zamanda değil.
Bir de okuduğunuz ve yapamadığınız her şey size kendinizi daha kötü hissettirecek. Herkes mükemmel evlatlar yetiştirme peşinde, kusursuz anne olmak için kendini paralıyor. Okumalı, araştırmalı. Ama ne hissettiğiniz önemli. Öğretmenleri alın demeseydi de ben kreşten vaz gececektim zaten. Çünkü u kadar uzun ağlaması normal değildi.
En kötüsü suçluluk hissi. Herkes başarıyor, ben yapamıyorum hissi. Elbet başarıcaz ama herkesle aynı zamanda değil.
Sınıftan
hemen çıkıp gitmemeniz tavsiye edilen. Alıştıra alıştıra,
süreyi arttırarak bırakın. Ve ilk başta ağlamaları normal evet
ama bizde olduğu gibi bir saat değil. Deniliyor ki en fazla yirmi
dakika ağlayacak, sonra oyuna dalacak. Eğer bu gerçekleşmiyorsa,
çocuğunuz okula hazır değildir. Strese sokmanın hiçbir manası
yok.
Şartlar
da bu süreçleri çok etkiliyor. Onu dinleyin. Hazır olup
olmadığını anlayacaksınız. Kreşe hazır değildi evet, denedik
ve olmadı. Şimdi Eylül'e kadar okulla ilgili hazırlık yapacağız.
Kitaplar aldım okulu anlatan, güzel hikayeler uyduruyorum eğitimle
alakalı. Kendisi şimdiden okula gidelim demeye başladı. Çünkü
Moskova'yı evi olarak kabul etti, burada yaşayacağını anladı.
Farklı bir düzene geçiş de şu anda daha kolay. O kadar tatlı
“bizim evimiz” diyor ki. Kendini buraya ait hissediyor artık. Bu
tam üç ayımızı aldı. Yüzüne yayılan o dev gülümsemesi geri
geldi. Artık ben de bloğa Moskova'yla alakalı bir şeyler
karalayabilirim. Kendime açtığım küçük ama rahat nefes
alanımda ben de daha mutluyum, o da daha huzurlu. Umarım hep böyle
devam eder... Eğlenceli gezi yazılarında görüşmek üzere...
Moskova Nehri |