Biraz kimmiş, neler yapmış öğrenelim, sonra da hep birlikte nasıl bir yerde yaşadığına bakalım.
Lev Nikolayeviç Tolstoy 1828 - 1910 yılları arasında yaşamış. Tula'da dünyaya gelmiş. Tula Rusya'nın Avrupa tarafında ve Moskova'nın 193km güneyinde. İki yaşında iken annesini ve dokuz yaşındayken de babasını kaybetmiş. Eğitimini halaları üstlenmiş ve 1943 yılında Doğu illeri okumak üzere Kazan Üniversitesi'ne gönderilmiş. Ama burayı yarım bırakıp Hukuk Fakültesi'ne geçmiş. Bu eğitimini de yarıda bırakıp, doğduğu ev olan Yasyana Polyana Malikanesine dönmüş. 3 yıl sonra Rus ordusuna yazılmış, 1854-55 arası Kırım Savaşında görev almış.
Bu dönemde otobiyografik eserlerini yazmış:
"Çocukluk, İlk Gençlik, Gençlik"
Ayrıca "Tipi, İki Süvari Subayı ve Toprak Ağası'nın Sabahı"nı yazmış.
Bu eserleri başarılı olunca kendini edebiyata adamaya karar vermiş, savaştan sonra St.Petersburg'a gitmiş. Ama buradaki demokrat ve muhafazakar edebiyatçılarla anlaşamayarak 1857'de İsvicre, Almanya ve Fransa'yı kapsayan bir seyehate çıkmış. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla ilgilenmiş ve döner dönmez çiftliğindeki köylü çocukları için bir okul açmış. 1860'da ikinci bir Avrupa seyehatine çıkmış ve eğitim kurumlarını ayrıntılı bir biçimde inceleme fırsatı bulmuş. Batı'nın yapay ve maddeci uygarlığının insanı bozan bir etken olduğunu düşünmeye başlamış. Rusya'ya geri dönmüş. Bu dönemde serflik kaldırılmış. (Serf, Ortaçağ Avrupası'nda, miras yoluyla kendine tahsis edilen kiralık arazide toprak ağası adına çalışan köylü demek. Toprağın ve ürünün mülkiyeti toprak ağasına ait olmakla birlikte, serfler yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ürünü kendilerine ayırabiliyorlardı.) Kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıçlık görevini üstlenmiş.
1862 yılında 34 yaşında iken komşu kızı Sofya Andeyevna Bers ile evlenmiş. Tam 13 çocuğu olmuş. Bu dönemde Kazaklar, Sivastopol Hikayeleri ve belki de en büyük romanı olan Savaş ve Barış'ı yazmış.
1865 'de Napolyon Savaşları sırasında yazdığı Savaş ve Barış, yaşama sunulan bir destan olarak nitelendiriliyor. Çünkü bu romanda geniş bir zaman sürecinden bahsedilir, somut şeyler kolayca canlandırılabilir, beşyüz kadar kişiden bahseder, öykü dallanıp budaklanır. Insanı kolayca sürükler. Geniş ve detaylı olduğu için tarihi bir belgesel. Karakterlerin her biri de diğerinden farklı özellikler taşıyor.
Bu önemli eserinden sonra yazar gittikçe artan bir bunalıma girmiş ve 1877 yılında Anna Karenina'yı yazmış. Burada aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp, kendimizi sorgulamaya itiyor.
1880'den sonra Ortodoks kilisesini eleştirmeye başlamış. Kendine özgü bir hristiyanlık anarşizmi geliştirmiş. "Dogmatik Teolojinin Eleştirisi", "O halde ne yapmaliyiz?", "Tanrı'nın hükümdarlığı icimizdedir" adlı makaleleriyle 1901'de kilise tarafından afaroz edilmiş. Bu dönemde de "Ivan Ilyiç'in ölümü", "Kreutzer Sonat", "Hacı Murat" ve "Diriliş" gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlaksızlıkla suçladığı sanatı ve doğmalar ile mucizeler üreten Kilise'yi yadsıyışına işaret ediyor.
1900lerden itibaren mülkiyet konusundaki radikal fikirleri sebebiyle ailesiyle arası açılmış. Diğer yandan da aydın Rus gençleri arasında giderek daha çok tanınmış. Bu ikisi, derin bunalımını ve manevi yalnızlığını arttırmış. 1910'da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızı ve doktorunu alarak yola çıkmış. Ama birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreden ölmüş olarak bulunmuş. Doktoru ne yapıyormuş o sırada merak da etmiyor değilim.
Trajik bir son olmuş Tolstoy'unki. Çehov'la aynı dönem yaşıyorlar. Tolstoy ondan daha büyük. Ama ikisinin evini kıyasladığımda arada dağlar kadar fark var. Çehov çok daha zor koşullarda yaşamış. Tolstoy'un bir eli yağda bir eli baldaymış. Evi tam bir malikane, eşyaların kalitesi de bunun altını çiziyor. Ama edebi açıdan Tolstoy'un eserleri daha iyi bulunuyor. Ben, bu evi ziyaret etmeden önce hayatını bilmiyordum. Daha sade bir hayat beklerken, nedense hayal kırıklığına uğradım. "Bu kadar rahatın içinde ben de yazardım" diye geyiğini bile yaptık arkadaşımla. Tabiki mevzu bu değil. Edebiyatın magazin kısmı bizi ilgilendirmesin. Adam kendini yazılarıyla tarihe altın harflerle yazdırmış. O kadar refahın içinde yaşadığı kişisel bunalımları, onu daha yaratıcı yapmış olabilir. Kalemine sağlık Tolstoy! Bize düşen de kitaplarını defalarca okumak olsun.
Gelelim müze haline getirilmiş evine...
Çok geniş bir bahçesi var. Hatta Tolstoy'un bu evi almasının sebebi bu geniş, düzenli bahçe. Hem de kentin ortasında, onun için sığınabileceği bir yer. Şu anda bahçede tam 160 ağaç bulunuyor. Üç ıhlamur ağacı neredeyse 200 senelik. Ağaçlardan on tanesini de Tolstoy dikiyor, işaretlerle belirli o ağaçlar. Evin bahçesinin en çok kullanılan, yaşayan yeri ana evin bahçeye bakan kısmı. Tolstoy ailesi bahçede kriket oynarlarmış, kışın kayak yaparlarmış. Birlikte çay içecekleri bir yaz köşesi de var.
Yaz köşesi |
İçeri girerken, ayağınıza komik ayakkabılardan geçiriyorsunuz. Sözde hijyen için ama tartışılır. Galoşlar daha mantıklı sayın yetkililer. Bu arada giriş 600 rubleydi ama fotoğraf çekmek için ve sesli guide için ekstradan para harcıyorsunuz.
Tolstoy ailesi 1881'de Yasnaya Polyana'dan Moskova'ya geliyor. Bu evi alıyorlar ama tadilattan geçiyor, 1882 Ekim'inde yerleşiyorlar. 1901 Mayıs'a kadar bu evde yaşıyorlar. 13 çocuktan onu kızları Tatyana, Maria ve Alexandra, oğulları Sergei, Ilya, Leo, Andrei, Mikhail, Alexei, Ivan ile bu evi paylaşıyorlar. 1920'de eve devlet el koyuyor 1921'de de müzeleştiriliyor. Bu evde aileye ait 6000 eşya, 1890lı yılları tam olarak yaşatacak şekilde sergileniyor.
Soba kapağı bile şaşalı🙂. Evde bulunan duvar sobalarından 10tane var. O dönemde elektriğin olmadığını da düşünün. Sistemin harikalığına ben şapka çıkartırım. |
Oturma Odası |
Oturma Odası |
Bu ayıyı bizzat Leo Tolstoy avlamış. 1858'de az kalsın canından oluyormuş. |
Eve gelen misafirler, içi doldurulmuş olan ayının tuttuğu bu ahşap tepsiye kartvizitlerini bırakırmış. |
Çin bilardosu |
Sergei ve Leo Tolstoy bu piyanoyu çalarlarmış. |
Sergei'nin eşi Maria'nın portresi. Tatyana Tolstaya yapmış hem de. |
Çocuk odası |
Çocuk odası |
Çocukların bakıcısı Anna Sukholenkova'nın yatağı |
Sophia Hanım'ın ellerinden. |
Tatyana bir portre sanatçısı. Resim, heykel, mimari eğitimi alıyor. Odası kendi stüdyosu gibi. Ebeveynleri arasındaki tartışmalarda da sakinleştirici rol üstlenirmiş. Arkadaş canlısı, neşeli, enerjik bir mizaca sahipmiş. Siyah bir masa örtüsü üzerindeki işlemeler ilginç. Odasına gelen kişiler tebeşirle kendi imzalarını bırakırlarmış, o da renkli iple işlemiş. Ne becerikli, yaratıcı bir aile!
Tatyana'nın odası |
Tatyana'nın odası |
Tatyana'nın odası |
Leo Tolstoy'un çalışma odası |
Leo Tolstoy'un çalışma odası |
Leo Tolstoy'un çalışma odası |
Leo Tolstoy 67 yaşında bisiklete binmeyi öğreniyor. Ağırlıkla çalışma, ayakkabıcılık, odun kesme, bisiklet, kuyudan su çekme... Bu yaşta tüm bunları yapan Tolstoy'a büyük alkış. |
Tolstoy kendisinin ve ailesinin ayakkabılarını kendi elleriyle yapıyormuş. Valla bravo! |
Leo Tolstoy'un çocuk kitapları da varmış. |
Tolstoy'un rakun kürkünden yapılmış paltosu. |
Salondaki bu resim15 Nisan 1898 tarihli. Tolstoy, arkadaşları ve akrabalarıyla bir arada. Yanında ayakta duran kişi eşi Sophia, sol uçtaki oturan kızı Tatyana, sağ en uçtaki ise en büyük oğlu Sergei. |
Büyük resim odasının sehpasında duran, aile üyelerinin resimlerinden oluşan bu ahşap resim çerçevesini çocuklar anne ve babasına 30.yıl evlilik yıldönümü hediyesi olarak yaptırmışlar. |
Maria'nın yanındaki bu oda Avdotya adındaki kahyanın ve terzinin.30 yıldan fazla hizmet etmiş Avdotya, Sophia'nın büyük güvenini kazanmış. |
Yemek masaları. Bu masaya Çehov dahil bir çok yazar, müzisyen, sanatçı gelirmiş. Şarap sadece misafirlere ikram edilirmiş. Yemek saati 6'da tüm aile sofraya otururmuş. Sophia masanın başında oturur ve yemekleri o servis edermiş. Sophia gelmeden asla yemeğe başlanmazmış. Tolstoy, her canlının bir yaşam hakkı olmalıdır diye düşündüğü için 1880lerde vejeteryan olma kararı almış. Onu anne ve kızları takip etmiş. Vejeteryan olmayan diğer çocuklar için evde her zaman iki tip yemek pişmiş.
Evin hizmetlisi Maria Suvorova bu evde, evin sahiplerinden daha uzun yaşamış. Sonra Tolstoyların aşçısı Semyon Rumyantsev ile evlenip mutfağın yanındaki odada yaşamışlar.
Üst katta Mikhail ile Andrei'nin odası var. Yabancı dil konusunda eğitim alıyorlar. Anne, baba ve eve gelen misafirler, onların müziğe olan yeteneklerine hayran kalırmış. Özellikle Mikhail viola, akordeon ve balalayka da çalabiliyormuş.
Tolstoy'un yaşamı boyunca kızlarıyla ilişkileri daha iyi olmuş. Özellikle büyük oğlu Sergei ilearasında aşk ve nefret ilişkisi varmış. Tolstoy günlüğünde ondan "aptal bir çocuk" diye bahsetmiş. Fakat 10 yıl sonra bu günlüğü bularak bu cümlenin üstünü karalamış ve "yanılmışım, aslında çok akıllı bir çocukmuş" diye yazmış. İlk çocuklara yazık diye düşünürüm hep. Anneli%i babalığı ilk üzerinden deneyimleyen ebeveynler, sonrakilerde daha sakin olabiliyor. Sergei de epey çekmiş galiba. Babasına ve onun görüşlerine en yakın olan kişi Maria'ymış. Babasına çalışmalarında yardım edermiş. Lev Tolstoy, kızının bu içtenliğine çok değer veriyormuş. Duygularını göstermekte kontrollü olan Tolstoy, Maria'yı çok sevdiğini ve ona karşı büyük bir hassasiyet gösterdiğini dile getirmiş.
Üst katta hizmetlilerin odaları da bulunuyor. Avdotya Popova Tolstoylara 30 yıldan fazla hizmet etmiş. Bir terzi de onunla birlikte yaşıyormuş. Kısacası Tolstoy malikanesinde tam 10 hizmetli calışıyormuş. Evin temizliği, yemek, çocuklara bakmak, bahçe işlerini yürütüyorlarmış.
Uşak Ilya Sidorkov'un bir çok görevi varmış. Yemek servisi, gelen misafirlerin bildirilmesi, odaları düzenlemek, yağ lambalarını tamir etmek, çocuklara ve Kontes Sophia'ya dışarıda ve balolarda eşlik etmek ... Leo Tolstoy tam bir prensmiş hakikaten. Bir köylü gibi basit yaşamı devam ettirmek isteyen Tolstoy'u bir süre sonra bu hizmetçiler rahatsız etmeye başlamış. Sophia ve çocuklara hizmetçileri çıkartıp her işi kendilerinin yapmasını teklif etmiş. Tüm aile şiddetle karşı çıkmış. Tolstoy Baba kusura bakma da ben olsam ben de karşı çıkardım. Ama kendisi bu rahatın içinde yaratıcı olamadığı için ne yapsın, resmen kaşınmış, huzur bozayım da bir roman patlatayım demiş. O da haklı kendine göre. Yazık.
Bu evi ziyaret edenler arasında Anton Çehov, Maksim Gorki, Nikolai Leskov, Alexandr Ostrovsky, Ivan Bunin gibi o döneme damgasını vuran isimler var. Bu yazıyı hazırlarken, o kadar çok Tolstoy fotoğrafı gördümki, artık her sakallıya Tolstoy'a ne kadar benziyor diyerek bakıyorum. Tam bir edebiyat magazincisi oldum. Hakkında neler öğrendim neler. Bir ara ekşisözlükten adını arattırıverin. https://seyler.eksisozluk.com/lev-nikolayevic-tolstoy-hakkinda-az-bilinen-detaylar Bir ara da youtube kanalımdan şu linke tıklayarak müze fotoğraflarına hızlıca bir göz atabilirsiniz. Tolstoy'un son zamanlarında Sophia ile yürüyüş yaparken, Khamovniki'deki bu eve girerken , Yasnaya Polyana'daki diğer evde çocuklarıyla birlikte odun keserken çekilmiş görüntülerini de şuradan izleyebilirsiniz.
Lafı uzattım yine. Ünlü sözleriyle bitireyim yazıyı. Hepinize iyi okumalar...
|