Bir
önceki yazımla kendimi nasıl acındırdıysam artık, arayan
arayana. Seni seviyorum cümlesini bir günde hiç bu kadar çok
duymamıştım. Çok iyi geldiğini söylemeliyim. Herkese
teşekkürler. Facebooka geri mi dönsem acaba? Likelayın beni oooh yeah!
Ben de sizleri çok seviyorum. Merak etmeyin ben iyiyim. Henüz
kafayı yeme boyutuna gelmedim.
Bugün
de sizlere burada bir buçuk seneden beri yaşadığım halde, nasıl
ispanyolca öğrenemediğimi anlatacağım. Sıkı durun, siz de
yurtdışında yaşama kararı alırsanız, bu bilgilere ihtiyacınız
olacak. Benim yaptığımın tam tersini yaparak öğrenebilirsiniz.
Öğrenemiyor
olmak için öncelikle o ülkenin şartlarının zorlaşması gerek.
Mesela kıtlık olacak, ne bileyim, güvenlik sıkıntısı olacak.
Kafanız hep şunlarla meşgul olacak:
“Un
bitti, tam buğday ununu geçtim, beyaz un bile olsa olur, nerede ne
kadar?”
“Süt
bitti, kimlik numaramın son rakamına göre, hangi gün nereden
alırım? Süt tozu da mı yok?”
“Bugün
bachakerolar (bire alıp ona satan aracılar) beni ne kadar
kazıkladı?” gibi.... Örnekler çoğaltılabilir.
Gıda
konusunda bir seneden sonra kafanızı farklı şekilde meşgul
ediyorsunuz. Ya biterse diye her bulduğunuzda en az 5 kilo alınca,
onları nasıl tüketebilirim boyutu biraz daha keyifli. Yemek
pişirmeyi çok sevdiğim için, onları tüketmeye dair fikirler
bulmakta zorlanmıyorum, yemekte ise hiç zorlanmıyorum.
Güvenlikle
ilgili örnek vermiyorum. Çünkü bir şey olmasın diye hafta içi
hiç dışarı çıkmıyorum. Haftasonu da alışverişe ya da yakın
bir parka gidiyoruz. Orada da pek iletişime geçmiyoruz yabancı
olduğumuz anlaşılmasın diye. Pratik yapma ortamımız sınırlı.
Yaşadığım
sitede yavaş yavaş konu komşu edindim. Ama bizdeki gibi içli
dışlı olmayı sevmiyorlar. Yani çağır çağır nereye kadar.
Yedirip içirmek değil mesele, bir kere de davet edilmek istiyor
insan. Belki de sevmemişlerdir bizi. Ne bileyim...
Oğlumu
parka indiriyorum akşamüstü. Genelde akranlarının anneleri
oluyor ya da hava almaya çıkan 65 yaş grubu. Konuşmaya dalmak
istiyorum. O konuda hiç çekinmem. Maksat iletişimse, ki
konuşamamaktan da dilimin şişmiş olduğu düşünülürse, tam
konuşucam, kulağıma alışverişte neyi ne kadara alıklarına
dair rakamlar çalınıyor. "Oço mil kiniyentos, de verdaaadd?
demasiadooo muy karooooo, ooo dios..." gibi. Okunuşlarını yazdım bu
arada, ispanyolca bilenler hemen atlamasınlar “vallaha
öğrenememiş diye”. Yani diyorlar ki, şu şurada sekiz bin beş
yüz bolivar mı, gerçekten mi ?Aşırı pahalııı, aman
allaahhııımm..gibi... E ben de uzaklaşıyorum tabi konu beni
ilgilendirmiyorsa. Ama bebek beziyle ilgili konuşma ihtimali olan
anne babaların yanına sokuluveriyorum usul usul, o harika
ispanyolcamla “Nereden alıyorsunuz? Ne kadara? diye sorabiliyorum.
Tabi ki bir bachakeronun adresini, ismini veriyorlar. Etrafı
bilmediğim için “heee tamam diyorum, adresi siz whatsaptan
şeyedersiniz.”
Bu
yüzden rakamlar konusunda iyi sayılırım. Kulağım da
hassaslaştı, Kedilerin kulakları sese karşı irkilir ya,
benimkiler de onlarınki kadar duyarlı hale geldi burada ne zaman
sonu tos toslu kelimeler kullansalar fiyat konuşuyorlar demektir.
“Kiniyentos,
oçesiyentos mu? Ooo site halkı bir şeylere ulaşmış ve ben
bilmiyorum, hemen öğrenmeliyim. Ya ihtiyacım varsa?”
Kimse
benden gizli bir şey alamaz buralarda, o kadar!
Alışverişten dönenlerin poşetlerine göz kayması, burada gayet olağan bir davranış. Benim de gözüm kayıveriyor tabi. "Aaaa, süt, pirinç, un gelmiş. Ooo hadi bakalım, nereden aldınız sorması ayıp?" diyorum. Bakın bunlar hep pratik.
Oğlumun
akranlarının anneleri, biri hariç ingilizce pratik yapmak için
beni kullanıyorlar. Ciddiyim. “Ay ne zamandır konuşmuyordum,
bak ne güzel oldu konuşuyoruz, çoğu kelimeyi unutmuşum
diyorlar.” Sonra da yine benim dürtmemle muhabbet ediyoruz. Çünkü,
biraz utangaçlar. Çok soru sorulsun istemiyorlar galiba. Tam da
adamını buldular. Türküm ben sorarım. Kaçamazsınız benden.
Komşum
yurtdışında yaşamaya karar vermiş, çocukları için. Beyin
göçü olarak düşünebilirsiniz bu gidişleri. Bir çok insan
yurtdışına kaçmak için fırsat kolluyor. Neyse, ingilizce
bilmediği için, bir diğer komşumla bana haber gönderiyor, bizim
gibi yabancı biri evi kiralamak isterse, haberimiz olsun diye.
Burada yerlilerle sorun çıktığı için, yabancılara kiralamayı
tercih ediyorlar. Diyorum ki aracı olan komşuma nereye
gidiyorlarmış, neden, sormadın mı?
“Yok,
bunu söylemek istemeyebilirdi, o yüzden sormadım.” Naifliğe
bakınız....
“Ben
sorardım, dur ben onu parkta kıstırayım da sorayım” dedim,
epeyce güldü.
Parktaki
çocuklarla muhabbet edebiliyorum biraz.
“Nasılsın?,
Hava da serin, ceketin nerede?” Anaçlığımla boğuyorum onları.
Büyük çocuklar top oynarken de oğlumu onların koordinasyonsuz
hareketlerinden kurtarmak için açıyorum pençelerimi;
“Azıcık
ötede oynayın, burada bebek var, görmüyor musunuz? şeklinde de
tersleyebiliyorum. Bazen gelip oğlumu sevmek istiyorlar, ufak tefek
anlatıyorum bir şeyler. “Uykusu var da o yüzden böyle huysuzluk
yapıyor. Ehuhehuuuehe” Genelde kaçıyor çünkü, pek istemiyor
kucaklanmak.
Geçenlerde
65 yaş grubu ihtiyarlar heyeti yine parktaydı. Oğlumu severek
başladılar konuşmaya, sonra bir soru yağmuru. Venezuellalılar yaşlandıkça açılıyorlar demek ki, bak muhabbet
etmek istiyorlar. Didiklediler baya. Sonra yalnızız diye pek bir
üzüldüler. Aralarında en çok sempati duyduğum telefon
numarasını verdi. İhitiyacım olursa arayabileyim diye. Şimdilerde
onlarla aram çok iyi, alışveriş muhabbetlerine katılıp ben de
“Ooo, yapma ya çok pahalıymış” diyorum hatta “Avrupa'dan
pahalı” gibi büyük cümleler patlatıyorum.
Oğlum
günde iki saat bir komşumla oyun oynuyor ispanyolca için.
Öğretmeni çatır çatır ingilizce konuştuğu için, benim beynim
de kolaya kaçıveriyor, o ispanyolca, ben ingilizce muhabbet
ediyoruz arada. Sonunda o da pes ediyor. “Tamam tamam, belli
şişmişsin yine gel iki lafın belini kıralım” diyor.
Öğretmen demek
ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü komşum ama buradaki can yoldaşımız
kendisi. Dünyanın hiçbir yerinde(Buna Türkiye dahil) çocuğunuz
için daha iyi bir seçenek bulamazsınız. Hem eğitimli, hem
becerikli, hem iyi bir insan, güler yüzlü... Burada yaşarken
mutlu olmak için tutunduğum ilk şey sağlıklı olmamız ve
ikincisi de oğlumun öğretmeni. Akşamüstü de parkta ispanyolca
duyuyor. Arada çizgi filmler de ispanyolca. Günde en az 5 saat
yoğun bir şekilde bu dile maruz kalıyor. Ve ilk üç yaşın dil
öğrenmede ne kadar önemli olduğunu okumuşsunuzdur.
Oğlumun
kabiliyeti ona özel değil. Şımarık instagram anneleri gibi;
“Ayy
benim oğlum çok ama çok zekiiii, o bir cinyıııs!”
demiyeceğim. Gayet sıradan. Onun dil öğrenebilme kapasitesini
gördükçe, on dili duysa da öğrenebileceğini fark ettim.
Dil
bilimci bir arkadaşım, bir tez konusunu kaçırdığını
düşünüyor. Biz eşimle aramızda Türkçe konuşuyoruz
doğal olarak. Günde 3 saat yoğun ispanyolca duyuyor karşılıklı.
Ben dışarıda hep ingilizce konuşuyorum. Öğretmeniyle de. Eşimle
eğer onun hakkında konuşacaksak, anlamasın diye ingilizce
konuşuyorum. Çünkü iyi ya da kötü, çocuğun yanında
konuşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Anlamadığı bir şey
konuşmak da doğru değil belki ama diğer seçeneğe göre daha
iyi.
(İngilizcem de gayet sokak dili, yanlış anlaşılma olmasın. Kendimi idare edecek kadar. Derdimi anlatıyorum çok şükür.)
Yani üç dile maruz kalıyor. Ağırlıklı olarak ispanyolca
ve Türkçe. İspanyolca her şeyi anlayabiliyor. Hatta ağzımız
açık kalıyor bildiği kelimeleri fark edince. Bizimle ispanyolca
iletişime geçmiyor. İletişim dediğim de iki yaş çocuk dili.
Uzun cümleler değil tabi ki. İki kelimeli cümleler. Aynı ortamda
öğretmenine dönüp ispanyolca söylüyor, sonra bana dönüp
Türkçesini söylüyor. Eşimle bana ispanyolca birşeyler söylediğinde doğal olarak anlamıyoruz, işte o zaman çok sinirleniyor. İspanyolca şarkıları söylememizi istiyor. Bazılarını ezberledim ama hepsini öğrenmem imkansız. İnanılmaz bir hızla öğreniyor. Gidemiyoruz diye üzülmek yerine, buna odaklanmaya çalışıyorum. Hem mutlu bir çocuk, hem de dili yerinde öğreniyor. Daha ne olsun. Ne kadar öğrenebildigini, ilk üç yaşta duyduklarını ileride kullanıp kullanamayacağını ileride göreceğiz. Devam ettirmek önemli tabi ki.
1sene kadar çok farklı bir aksanla konuşan yardımcımız Luz'dan, son üç aydır da bizimle birlikte olan Christina Teyzemizden de bahsetmek gerek. Her ikisi de Kolombiyalı. Ama Luz Kolombiya'nın sahil kesiminden, teyzemiz de dağlık bölgesinden. Sahile indikçe insanlar daha hızlı ve kaba konuşurmuş, dağa çıktıkça kibarlaşıp, ağırlaşırlarmış dedi komşumun biri. Aksan değişiminin sebebi buymuş. Bilemeyeceğim bu ne kadar genellenebilir ama Luz'u çok az anlayabiliyordum, Christina Teyzemi ise anlayabiliyorum.(İki kişi değil yardımcılar, prenses değilim daha o kadar. Luz yer beziyle buzdolabını silmeye kalkınca yollarımızı ayırdık. Hijyen sıkıntısından bahsetmiştim daha önce hatırlarsanız.)
Latinler, İtalyanlar kadar olmasa da ellerini, vücutlarını da konuşmaya dahil edebiliyorlar. Aslında bizler de öyleyiz ama latinler biraz daha tutkulu konuşuyorlar. Bu yüzden ne anlattıklarını anlamak çok da zor olmuyor. Onların da haftanın iki günü geldiğini düşünürsek, nasıl daha iyi öğrenemedim, ben de anlamıyorum. Birlikte evi topluyoruz, yemek yapıyoruz. Mutfak gereçlerinin hepsinin ispanyolcasını öğrenmek zorunda kalıyorum. Elek kelimesinin ispanyolcası çok işime yarıyor mesela. Maya, huni, çırpıcı, tava, tencere.... Kelime haznem geniş, problem onları birleştirip cümle kurabilmekte. Elimden geleni yapıyorum.
Tek suçlu ben miyim canım? İspanyolca sanki kolay bir dil de ben öğrenemedim. Bir Almanca kadar olamasa da evet çok zor bir dil. Kelimeler dişi de olabiliyor, erkek de. Cümlenin kurulumu bunun üzerine kurulu aslında. Ona göre değiştiriyorsunuz kelime sonlarındaki ekleri. Bana zor geldi açıkçası. Tam bir senenin sonunda da beynim ingilizceden ispanyolcaya geçiş yaptı. Şöyle ki, hani ingilizce konuşurken "Türkçesi bu ama ingilizcesi ne bilmiyorum" dersiniz ya, ya da ben diyorum sizi bilemem, şimdi aynı şey ingilizce konuşurken oluyor. "İspanyolcası şuydu ama ingilizcede neydi hatırlayamıyorum." Aslında düne kadar bildiğim bir kelimeydi. Beynim artık" E yeter artık öğren be kardeşim" demeye başladı.
Yurtdışında uzun süre yaşamış bir arkadaşım var. Ilk başta doğal olarak o kadar çok araya ingilizce kelimeler sıkıştırırdı ki, ben de bir gün niye böyle konuştuğunu sormuştum. Tabi bozuldu. Tuhaf geliyordu bana Türk olup da dile hakim olamaması. Bir yerde de okumuştum. Dili çok iyi bilmeyenler, iki dili karıştırarak konuşurlarmış diye...
Ama ne oldu? Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. Şimdi aynı durumdayım ve ne ingilizcem, ne de ispanyolcam onun konuşmasının yanına yaklaşamaz. Türkçe konuşurken de hatlar karışıyor bende, ingilizce konuşurken de...Demek ki olabiliyormuş.
İşin kötüsü, iki gram ispanyolca öğreneceğim diye Türkçe'den de olduk. İşte o kötü. Çok kitap okumak lazım çoook..
Annelik serüvenim de bir hayli zorlu geçiyor tabi bir başımıza olunca. Oğlum da sağolsun bir ara gece on kez uyanırdı, şimdilerde beşe şükrediyorum. Yemek yemesi 45 dakika, uykuya geçişi 45 dakika. E ben de insanım tabi enerjim falan kalmıyor. Bir de dil öğrenmek için ekstradan zaman ve de güç ayıramadım. Çocuksuz olsaydım bir kursa giderdim mutlaka. Oğlum öğretmenindeyken gitme seçeneğim de var ama ona da iki araba şart. Burada taksi ya da dolmuşa binme gibi bir seçeneğim yok maalesef.
Tüm bunlar işin şakası tabi. Öğrenmek istesem öğrenirdim muhakkak. Hiç ingilizce konuşmazdım. Onlar kendi dillerini konuşmaya başlayınca ;
"Anlayamıyorum, ben çok az ispanyolca biliyorum." demezdim, anlamaya çalışırdım. Bak nasıl öğrenilir dil o zaman. Dışarıda birisi bana bir şey sorsa, eğer anlamamışsam hemen ilk cümlem bu oluyor:
“Vallahi ben ispanyolca bilmiyorum.”
İngilizce bilen birisiyse, ki bu çok nadir, ingilizce devam ediyor konuşmaya. Değilse gülerek uzaklaşıyor benden.
Eşim bu konuda çok iyi.
“Anlamıyorum ama kesin şöyle demiştir diyorum ve si, si diyorum” diyor.
Çaktırmıyor yani bilmediğini, ya da yabancı olduğunu. Ben dışarıda panik oluyorum, ya anlamazsam diye, sağolsunlar onlar da çok hızlı konuşuyorlar. Si, si demek bile gelmiyor aklıma, şapşal şapşal sırıtıveriyorum.
Site ahalisine alıştım, kaçmıyorum.
“Anlamadım, yavaşça tekrar eder misiniz?” bile diyebiliyorum. Hay ağzımı öpeyim!
Dil programlarından Rosetta Stone aldım. İkinci seviye bitmek üzere. Kafanıza vura vura öğretebilecek bir program. İspanya dışında bir yere gidersek, bir daha bakmam gibi geliyor. Bu yüzden üçüncü seviyeyi de bitireyim gitmeden önce diye telaş yapıyorum biraz. Bir ara Duolingo'ya da takılmıştım. O da keyifliydi. Boş vakitlerimde bu programla dili desteklemeye çalışıyorum.
"Ne programı? Bak hala program diyor, gidip konuşsana insanlarla. Biri şuna ispanyolca konuşulan bir ülkede yaşadığını hatırlatsın lütfen." diyorsanız haklısınız. Belki de dil öğrenmedeki en büyük hatamız bu. Grameri kapmayı planlıyoruz ilk başta. Dur şunu da öğreneyim, tamamdır, bak nasıl konuşacağım kafasındayız. Eğitim sistemimizin bize dayattığı öğrenim şekli bu çünkü. Ben ikisini de eşzamanlı götürmeye çalışıyorum aslında. Bu ülkeye gelmeden önce, hamileliğim sırasında, hem de son aylar dahil, beş aylık bir kurs geçmişim var Ankara'da. O kadar istiyordum yani öğrenmeyi. Kurs boyunca;
"Yav past tense olmuyor, öğrenemiyorum." diyordum. Hala aynı yerde sıkıntım var. Eşim de takılıyor bana;
"Geldin past tense, gittin past tense, sen o rosetta stoneda beşinci seviyeyi bitirsen de konuşamayacaksın bu gidişle. Sadece konuş." diyor. Haklı, ne diyeyim.
Uykusuzluk, yorgunluk, tembellik, isteksizlik, stres.... Benim bahanelerim bunlar. Belki bir başka birisi benim yerimde olsaydı çatır çatır öğrenirdi. Kim bilir?
Benim en iyi bahanem şu:
"Ülke üstüme üstüme üstüme geliyor, dillerini de öğrenmek istemiyorum. Tek istediğim oğlum için ve bizim ruh sağlığımız için daha modern bir yere gidebilmek."
Siz ne düşünüyorsunuz? Bu sizce yeterli bir sebep mi?
Merhaba,
YanıtlaSilÖncelikle faydalı içeriklerle zenginleştirdiğiniz başarılı platformunuz için sizleri tebrik ederiz.
Sitenizde (http://oykumce.blogspot.com.tr/2016/11/nasil-ispanyolca-ogrenemedim.html) İspanyolca Türkçe çeviri hizmetlerimizle ile ilgili ufak bir bilgi notu ve sayfamıza ait bir link ( https://www.protranslate.net/tr/turkce-ispanyolca-ceviri/ ) paylaşma konusunda sizinle iletişime geçmek istedik.
Bu konuda bir çalışma yapmamız mümkün olur mu sizlerle ?
Teşekkürler
Ahmet Korkmazer
Marketing Specialist
marketing@protranslate.net
www.protranslate.net
Ahmet Bey merhaba. Email adresim oykumburcu@gmail.com
SilOradan yazışalim isterseniz.